Google

7 Eylül 2008 Pazar

Yeni Aşk-ı Memnu Eskisini Çok Arattı .. Hem de Çoook

Ben pek bir şey anlamadım doğrusu.
Biraz da kısa mıydı ne?
Bir dizinin ilk bölümü, bir konumlandırma bölümüdür aslında, özellikle bir hikâyeden, bir romandan yola çıkılıyorsa. O romanı bilmeyenler düşünülerek; hikâye, olay, çelişkiler ve karakterler dikkatle konumlandırılır ki, dizi rahatlıkla takip edilebilsin. Kısaca, kitaba göre, olması gereken budur.
Aksi halde, ilk bölümde yaşandığı gibi seyirci şifreleri çözmeye kalkışır; işin zevki kaçar, dizinin dışına çıkar, tam anlamadan seyretmeye çalışır, ama ilk bölümde kaçan treni bir daha durdurmak epey zor olur.
Konuyu bilmeyenler için yeni Aşk-ı Memnu ilk bölümüyle bir muammaydı.
Nihal, Behlül’e mi eğilimliydi, yoksa gizli gizli bakıştığı, hatta dans ettiği bahçıvan Beşir’e mi, pek belli değildi. Ya Nihal’in babasının durumu neydi öyle? Mezarlıkta karşılaşıp evine bıraktığı Bihter’e düğünde rastlayınca -hadi diyelim ki birden âşık oldu-, bir hoş oldu.. bunu anladık varsayalım. Ama ertesi sabah koşa koşa gittiği mezarlıkta, Bihter’e ilanı aşk ederken, neden “uzun zamandır sizi düşünüyorum” gibi seyircinin aklını karıştıran şeyler söyledi?
Hangi uzun zamandır yavu, kız zaten yirmi beşinde var yok, çocukluğundan beri mi düşünürmüş Bihter’i?

Bu adam sübyancı mı demez mi seyirci?
Sonra nedir o, en azından altmış yaşlarındaki Firdevs Hanım’ın gözü dönmüş gibi erkek peşinde koşmaları? Bir de, kendisini suçüstü yakalayan kocasına, “hayatımı mahvettin, hayatımı çaldın benden” demelerinin anlamını bilen var mı? Adamcağız az sonra kalpten gittiği için incesini öğrenemedik tabii bu hususun; ama tahminimiz, onunla evlenip çoluk çocuğa karışmasına içerlemiş Firdevs Hanım.
Dekor –bilhassa Firdevs Hanım’ın evini- ve atmosferi -düğün de bir kasaba eşrafı düğününü andırıyordu ya- hiç sormayın!
Oysa, Halit Ziya Uşaklıgil’in romanı Aşk-ı Memnu’da kültürel bir zarafet, karakterlerin davranışlarında bir olgunluk, duygularda bir gizlilik ve derinlik vardır.
Yeni Aşk-Memnu’ya ne yazık ki romanın ruhu hiç geçmemiş!
Önlerinde muhteşem bir örnek de vardı üstelik; Halit Refiğ’in yönettiği TRT için çekilen ilk Aşk-ı Memnu.
Halit Refiğ’in -görüntü yönetmenliğini İlhan Arakon’un yaptığı- Aşk-ı Memnu’su, romanın ruhuna neredeyse birebir sadık kalmış, dönemin ambiyansına ve hayat tarzına uymuş, duygu derinliğindeki romantizmi yakalamış, kendine göre yorumlamış; klasik bir görüntü diliyle, yazarın kalemiyle yarattığı bir dönemi canlandırmıştı. Zaten asıl mesele de edebi alanda oluşturulmuş bir duyguyu, görüntü ve sese aktarmak değil midir?
Kanal D’nin Aşk-ı Memnu’sunda ise Halit Ziya Uşaklıgil’in edebî gücünden hiç yararlanılmamış bence. Sadece romanın örgüsünden mekanik olarak bir drama çıkarılmaya çalışılmış.
Sonuçta, budanmış duygular, eklektik bir dramatik akış, pek yüzeysel işlenmiş çelişkiler ve zorlama bir atmosfer çıkmış ortaya.
Yeni Aşk-ı Memnu’nun oyuncu yönetimi de hayli zayıf. Nebahat Çehre gibi bir oyuncuya bile -bana kalırsa- yanlış oyun verilmiş; Firdevs Hanım’ı canlandıran Nebahat Çehre’nin nedensiz eforik bir oyun sergilemesi insanı tedirgin ediyor mesela. Ki, Nebahat Çehre, şimdiye kadar oynadığı dizilerde, hem güzelliği hem zarafeti hem de büründüğü karakteri su gibi akıtmasıyla, seyretmekten zevk aldığımız bir oyuncuydu.
Dizinin iyi yanları; bana göre, ışık uygulaması ve Beren Saatçi ile Selçuk Yöntem’in ölçülü oyunlarıydı sadece.
Böyle devam ederse, dizi, romanın adı altında ezilir gider bana kalırsa, “Aşk-ı Memnu”nun adını taşımak kolay değildir çünkü.

0 yorum: