Google

15 Kasım 2008 Cumartesi

Bizim Siramiz Gecti,Donem Genclerin

Aşk-ı Memnu dizisinde genç oyuncularla beraber kamera karşısına geçen Nebahat Çehre 'Biz artık yaşlandık yerimize yeni oyuncular yetiştiriyoruz' diyor.

Halid Ziya Uşaklıgil'in eserinden televizyona uyarlanan Aşk-ı Memnu sezonun en çok izlenen dizileri arasında. Oyuncu kadrosuyla da beğeni toplayan dizide Nebahat Çehre, esas kızın kötü kalpli annesi Firdevs rolünde oldukça başarılı bir performens sergiliyor. Dizi setine konuk olduk ve Çehre ile Firdevs'i, Aşk-ı Memnu'yu konuştuk.

Aşk-ı Memnu romanını okumuşsunuzdur. Senaryoyu okuduğunuzda neler canlandı hafızanızda?
Kitabı okudum elbette. Gençlik döneminde dizisini de seyretmiştim. Ama çok az anımsıyorum. Benim rolümde Neriman Köksal oynamıştı, çok başarılı çok hoş da bir kadındı. Bakalım ben onun kadar beğenilecek miyim?

Role hazırlanırken diziyi yeniden izlediniz mi?
İzlemedim çünkü etkisi altında kalmak istemedim. Ben bir oyuncuyum ve kendi tarzımda bir şey çıkarmak isterim. Aynı rolü izlersem 'o böyle yapmış ben de yapayım güzel olur' dersem tekrara düşmüş olurum.

Bu rolü kabul ederken tedirgin oldu mu? Nihayetinde Firdevsnegatif bir karakter...
Halid Ziya'nın eseri olduğu için kabul ettim bu dizide olmayı. Firdevs çok sivri bir karakter. Biraz tedirgin oldum doğrusu çünkü burada izleyicinin seveceği sempati duyacağı bir kadın yok. Ama zaman ne gösterecek onu hiç bilmiyoruz.

Dizide genç oyuncularla berabersiniz. Yeni dönem genç oyuncuları nasıl buluyorsunuz?
Eski tecrübeyle yenilerin yarattığı karma durumu çok seviyorum ben. Şunu görüyorum ki bazı genç oyuncular zaten başarı yolunu açmışlar. Sette çok dikkat ediyorlar, bizim sahnelerimizi dikkatle izliyorlar. Zaten artık yenilerin bu piyasada egemen olması gerekiyor. Biz bu işi artık onlara teslim ettik. Ben onlara sürekli gözlemci olmalarını tavsiye ediyorum.

Zaturre Baslangici

Zatürre başlangıcı Kıvanç Tatlıtuğ, zatürre başlangıcı teşhisiyle Alman Hastanesi'nde müşaade altına alındı.

Yoğun iş temposundan dolayı yorgun düşen Kıvanç Tatlıtuğ, zatürre başlangıcı teşhisiyle Alman Hastanesi'nde müşaade altına alındı.
İki gündür Alman Hastanesi'nde serum ve ilaç tedavisi gören Tatlıtuğ'un bu sabah taburcu edileceği söylendi.

Su Gecirmez Karakterler

Şenay Ertorun adlı okurumuz ise dizilerde sıkça rastladığımız "devamlılık hatalarını" örneklemiş. "Merhaba Yüksel Bey, perşembe günü Kanal D'de yayınlanan Aşk-ı Memnu dizisinde yakaladığım bariz bir hatayı yazmak istedim. Dizilerde hep gördüğümüz hatalardan biri daha yapılmıştı. Evi terk etmeye hazırlanan Behlül, bahçe kapısında Nihal ve Bülent ile konuşurken sağanak şeklinde yağmur yağıyordu. Ama ne Behlül, ne Nihal, ne de Bülent ve arkalarında duran Beşir ıslanıyorlardı. Aynı şekilde bir başka sahnede Nihal bahçede Beşir ve Cemil ile konuşurken yağmur yağıyordu ve bu üçlü de ıslanmıyordu. Daha sonra Nihal yürüyerek Bihter ve Peyker'in yanına gitti. Koltuğa oturduğu sırada bir dirhem ıslanma belirtisi yoktu."

Bihter Tarihten Gecti

‘Hatırla Sevgili’ onun için milattı, ama yakın tarihi eşelemeyi orada bırakmayacak, ‘Güz Sancısı’yla 6-7 Eylül’e götürecek bizi. Beren Saat’le resmi ve gayriresmi tarihi, tabii ki ‘Aşk-ı Memnu’yu ve içindeki Bihter’i konuştuk

Geride bıraktıkları arasında, bolca şans getiren bir yarışma, biri uzun soluklu iki dizi olsa da, ‘Hatırla Sevgili’nin Yasemin’i olarak kazımıştık bir köşeye Beren Saat adını. Yasemin çok naifti, yüzündeki ifade neredeyse her durumda aynı gibiydi ve evet hiç yaşlanmadı, ama çok güzeldi, çok izlenesi bir yüzdü... ‘Aşk-ı Memnu’nun Bihter’i olacak denildiğinde kasetler geriye sarıldı, 1975’in ‘Aşk-ı Memnu’su geldi akıllara. Müjde Ar’lı Bihter dururken o eski kayıtlarda, Beren Saat’ten Bihter olur muydu ki? Derken izlemeye başladık; hırssa hırs, içten pazarlıksa içten pazarlık... Sessiz sakin Yasemin’den çıkıp fettan Bihter oluvermişti.
Beren Saat, ‘Aşk-ı Memnu’yu bugünün İstanbul’una taşıyan yeni versiyonunda gittikçe daha çok kabul göredursun, ‘Hatırla Sevgili’ vesilesiyle içine girdiği yakın tarihle hesaplaşması da bitmiş değil. Birkaç ay sonra, Tomris Giritlioğlu’nun uzun zamandır çekmeyi beklediği, Yılmaz Karakoyunlu’nun romanı temel alınarak yazılan ‘Güz Sancısı’nda Rum hayat kadını Elena olarak izleyeceğiz onu. Bu sefer 6-7 Eylül olaylarının göbeğine, Beyoğlu’na götürecek seyirciyi.

Başkent Üniversitesi İşletme’de okurken ‘İstediğim bu değildi’ diyerek başka bir yola giriyorsunuz. Neydi o istediğiniz?
Ankara TED’de okurken lise müsameresinin çok çok üstünde işler yapıyorduk. 14 yaşında opera sahnesinde bir müzikalde başrol oynadım; birtakım sanatsal ve sporsal değerler bulaştı. Ama işte Türkiye’de yaşıyoruz, ailenizin de beklentileri var; İşletme’ye girdim. Birkaç yıl sonra ‘Hayatım yanlış yöne gidiyor’ bir tekerleme oldu.

‘Türkiye’nin Yıldızları’ yarışmasına nasıl oldu da katıldınız?
O yıllarda bir erkek arkadaşım vardı, “Ben bu işi yapmak istemiyorum, yanlış yerdeyim” diye söylenirken, o bir gün, “Hadi gidelim mi?” dedi. Laf olsun diye bir form doldurduk. Hafızamda kalan müzikal şarkılardan bir şeyler söyledim. Muhtemelen kamera görüntüsü etkiledi onları, “Haydi İstanbul’a gel” dediler.

Yarışmadan ikincilikle ayrıldınız, Tomris Giritlioğlu’yla tanıştınız ve her şey değişti mi?
Tomris Hanım’la çalışmak hayatımda en önemli dönüm noktası. Beni görmesi büyük şans ama her şey şans değil tabii...
Beren Saat deyince yanına ‘Hatırla Sevgili’ eklendi, ama öncesinde ‘Aşka Sürgün’ var.
Mahsun Kırmızıgül’le oynadığınız için biraz önyargılı bakıldı galiba, ne olmadı o dizide sizce?
Tomris Hanım beni düşündüğünü söyleyince çok heyecanlandım. Mahsun’u bilmiyordum, başka aday vardı. Mahsun’a karar verilince açıkçası ben de tedirgin oldum. Ama senaryoyu aldım ve “Ne olursa olsun, Zilan’ı oynamak istiyorum” dedim. 52 bölüm oynadı dizi. O sıralar Özcan (Deniz), ‘Haziran Gecesi’ni yapıyordu, aynı gece yayımlanıyordu. Ufak birtakım çarpışmalar vardı, bizi aşan.

‘Hatırla Sevgili’ Türkiye televizyon tarihinde bir nevi köşe taşı oldu. Yakın tarihi eşeleyen bir öykünün içinde yer almış olmak sizin için ne ifade ediyor?
Gerçekten aşk ilişkisi kurduğum bir projeydi. Benim için de bir milattı. ‘Aşka Sürgün’ ne kadar sağlam olursa olsun, ‘Bu kız türkücü dizisinde oynuyordu’ cümlesinden sonra belki de statü atladığım bir diziydi. Belgeselde ya da okuduğunuz kitapta asla yaşayamayacağınız kadar derinden empati kurduğunuz bir alan. Bir fotoğrafta gördüğünüz anın atmosferi kurulup içine girdiğinizi hissettiğiniz an, çok fena. Yassıada Mahkemesi’ne girmem hayatta yediğim tokatlardan biridir. ‘Biz başbakanını asmış bir milletiz’; bu cümle beni çok sarstı. ‘Deniz Gezmiş, Deniz Gezmiş’ dedik dedik ama darağacı dekorlarını gördüğüm an tokat yedim.

Öncesinde ilginizi çeker miydi yakın tarih? Okumuş muydunuz ya da ailede öyle bir damar var mıydı?
Ailede öyle bir damar yoktu ama ‘Darağacında Üç Fidan’ı okumuştum. Menderesler için de her zaman hümanist düşünürdüm. Asılma, kesilme, idam sonuç olarak insan doğasına ters...

Diziyle birlikte düşünceleriniz de farklı bir yöne evrildi mi?
Asılmayı hiçbir zaman haklı çıkarmıyor ama kurbanların gittikçe masumlaştığını gördüm. Asılmayı gerektirmiyor ama belki 60’takiler daha suçluydu; 70’lere, 80’lere geldikçe daha daha masumlaştılar ve dizi gittikçe canımızı acıtmaya başladı. İşkence izlerinin makyaj olduğunu bile bile ekipçe çok sarsılıp bağıra bağıra ağladığımız zamanlar oldu. Bir gece işkence sahnelerinden sonra, durduramadığım bir şekilde, eve gidene kadar ağladım. Polis çevirmesi vardı. Sarhoş sandı polis beni. “Bazen böyle oluyor, sinirlerim bozuluyor” filan diyorum. İdam sahneleri yaklaştığında sette ölüm sessizliği olurdu.

‘Biz bunları niye bilmiyoruz’u sordunuz mu kendinize?
Çok yaşadım. Müfredat bir yerde tıkanıyor. Tabii ki o da olsun ama mesela Milli Güvenlik dersi hiçbir zaman atlanmıyor. Subay kıyafetli bir hoca gelip tarih dersi verebiliyor. Müfredatta da birtakım değişiklikler yapılması gerekiyor.

6-7 Eylül olaylarını ilk ne zaman duymuştunuz?
‘Hatırla Sevgili’ye başlarken. 6-7 Eylül olaylarını gerçekten bilmiyordum ama 60 İhtilali diye karıştırınca 55’i anlatmadan geçmiyor bir belgesel, bir kitap...

Ne hissettiniz ilk gördüğünüzde o günlere, talana ait fotoğrafları?
Şu an derin bir acı hissediyorum ama ilk anda ne hissettiğimi bilmiyorum. İstiklal Caddesi’ne tankların girdiği o fotoğraf çok hayret ettiğim bir karedir. Bunun cümlesini kuramıyorum. O an da boğazımda bir düğüm olmuştu. Şimdi bakınca diyorum ki, yılbaşı gecesi Taksim’de sürü psikolojisiyle kadınlara saldıran erkek ruh hali de oradakinin aynısıdır. Beyin, unutmak istediğiniz şeylerin üstünü çiziyor, beklemediğiniz anda tekrar aklınıza getiriyor. Sürü psikolojisi de böyle bir şey. Bir talan var, herkes bir şeyler alıyor, zarar veriyor. Rahipleri sünnet etmişler, asmışlar... Korkunç... Çok sıradan görünen bir insana, bir an akıl sağlığı oyun oynayabiliyor. O an içinde olsan belki sen de aynı şeyi yapardın, oynamak insana biraz böyle bir şey getiriyor.

O günlerin göbeğinde geçen ‘Güz Sancısı’nın çekimleri tamamlandı. Canlandırdığınız Elena bir Rum hayat kadını. Hem toplumsal konumu, hem etnik kimliğiyle iki kere azınlık...
Elena aslında benim için hâlâ Ester, romandaki adıyla. Romanda Yahudi’ydi. Senaryo üzerinde altı yıldır çalışılıyor. Elena dört yıldır kafamda. Algılarının bir kısmı açık, malzeme topluyorsun.

Hiç azınlık arkadaşınız oldu mu?
Arkadaşım olmadı ama senaryodan sonra tanıştıklarımla o hissi yaşamaya, fikir edinmeye çalıştım. Elena biraz Hıristiyanlığı tanıdığım bir süreç oldu. Birtakım ilahi yüklemeler yaptım. St. Antuan’a uğramak, mum yakmak önce de yaptığım bir şeydi ama Elena buraya girdiğinde ne hissediyordu diye bakıyorsun. Elena biraz gerçek üstü bir karakter. Fahişe ve babaannesi tarafından özel müşterilere çalıştırılıyor ama o asla öyle olduğunu düşünmüyor. Bebekleriyle oynamaya devam ediyor, annesinden hatırladığı ninnisini söylüyor... Ait olduğu dinin sistematiği var, günah çıkarıyorlar. Bu, karakterime çok hizmet eden bir şey.

Daha önce dinin yaşamınızdaki yeri nasıldı?
Tanrı inancı olan biriyim ama başka bir dinden bakmak aklıma gelmedi daha önce.

‘Aşk-ı Memnu’yu okumuş muydunuz?
Hayır, okumamıştım.

Neden kabul ettiniz diziyi?
İlk gittiğimde romanı ve Halit Refiğ’in çektiği uyarlamanın altı bölümünü verdiler. Okudum, izledim. “Teşekkür ederim ama bugüne uyarlanamayacağını düşünüyorum” demeye gittiğimde senaristimiz Ece (Yörenç) beni ikna etti. Senaryo gelince gerçekten ikna oldum.

Romanın dili zorlayıcı gelmedi mi?
Bugün hiç karşılığı olmayan kelimelerin parantez içinde Türkçe karşılığı olan bir versiyonunu verdiler bana. Ama bir dönem işinde oynadığım için aslında biraz aşina olduğum bir şeydi. Çok etkilendim. Dili zor olsa da insanın ‘Hayır, inat edeceğim, okuyacağım’ diyeceği bir roman. Bu iş yapılmasaydı da benim için özel bir roman olarak kalacaktı.

Dizinin 1975 versiyonunu sevdiniz mi, karşılaştırıyor musunuz kendinizle?
Yok, aynı teraziye koymadım. Onlar bugün oynasaydı başka oynarlardı, Halit Refiğ bugün başka yapardı. Biraz elmayla armut. 1975’ten 2008’e reji anlayışları, oyunculuktaki teknik gelişmeler, senaryo matematiğinde farklılıklar yaşandı. Bu noktadan oraya baktığımda, o dizi primitif. Bu iki uç bana asla karşılaştırılamaz gibi geliyor. Ama dönemi gereği baktığımızda, 35’e altı bölüm çekilmiş, o zaman için çok iyi ve gerçekten özenli bir dizi... Bence altıya bölünmüş bir sinema filmi.

Bu iş olmasaydı da oturup izler miydiniz, çeker miydi sizi?
Evet, evet...
İlk bölümü izledikten sonra sıkıcı da gelebilirdi...
Bilmiyorum, duygum ne olurdu, izlerdim herhalde. 30 sene de geçmiş olsa, eski filmlerin pek çoğundan keyif alıyorum. Yadsınamayacak değerde bir eser. Ama kıyaslamayı ya da Salih Güney’den Kıvanç’a (Tatlıtuğ) gelen eleştirileri asla kabul ettiğim anlamına gelmez.

‘Dişilik kadının beyninde vardır’
Bihter rolünde Müjde Ar gibi bir isimle kıyaslanma paniği yaşadınız mı?
İş başlamadan önce bu mukayese sadece Müjde Ar ve Beren üzerinden döndüğü için, korksam da korkmasam da bu böyle başladı. Rejiyi, senaryoyu karşılaştırmadan önce, ‘Beren Saat masum cici kız, ama yani Müjde Ar öyle seksi, öyle dişi ki asla olmaz’ diye... Ama ‘Aşk-ı Memnu’daki Müjde Ar orada çok genç ve bence daha kadınlığının, cinselliğinin çok farkında değil. Evet, her zaman bir seksi hali var ama daha masum ve bebek olduğu yıllarda çekilmiş bir dizi. İnsanların ‘Aşk-ı Memnu’dan kafasında kalan o imaj var, bir de Müjde Ar’ın yıllar sonra oluşturduğu o seksi, o dişi hali.

Müjde Ar-Beren Saat karşılaştırması yapılırken oturup konuştunuz mu?
Hayır. Bu sezonun ilk bölümünde programa davet etmişlerdi, setteydim, katılamadım. Ama iki işin karşılaştırılamayacağının, şu an durumumun zor olduğunun farkında. O da söylüyor; başarıya ulaşmış biri varsa, yeni gelen ağzıyla kuş tutsa, ‘Aa bu olmamış’ deniyor. Bize karşı yapıcı davrandığı için çok mutluyum.

Bir an bile rekabete girişmediniz mi kendi içinizde yani?
Yok, yok... Bana bunu sorduklarında da dedim ki “Bazı kadınların çocuksu cinselliği vardır, bazı kadınların daha femme fatale bir hali vardır, bazılarının daha maskülen bir seksapeli vardır, bazılarınınki daha çekiniktir falan... Ama dişilik kadının beyninde vardır.” O yüzden üç-dört bölüm izledikten sonra ‘Aa Beren’den de seksi kadın çıkabiliyormuş’ diyorlar. Bu genlerinizde, beyninizde var. Bu bir süreç, bunu keşfetmek, altını çizmek için uğraşıyorsunuz. Uğraştığınız zaman oluyor.

‘Babacı kızlardan değilim, anneye daha yakınım’
Bihter çok tatlı başladı ama sonra baktık ki, o da hiç fena değilmiş fettanlık konusunda. Sizde var mıdır hırslar, kıskançlıklar?
Yok, gerçekten hırslı biri değilim. Aynı odisyona girip de başka birinin aldığı bir rolde bile performansını sevgiyle izleyecek kadar, mesleki kıskançlıklarım yok, kadınlara karşı kıskançlıklarım da yok. Bir şeyleri paylaşırsan evren de karşılığını veriyor. Çalışırsan karşılığını alacaksın. Böyle düşündüğüm zaman rahatlıyorum. Asla hainlikle, haksızlıkla bir şey elde etmiş, kimsenin arkasından iş çevirmiş değilim.

Bihter’le Firdevs’in anne-kız ilişkisi çok gerilimli. Gerçek hayatta anne-kız ilişkilerine, kendi annenizle ilişkinize baktığınız zaman, dizideki o keskin rekabet gerçekçi geliyor mu?
Örnekleri olduğu için gerçekçi geliyor ama annemle bizim aramızda tek bir gün bile asla böyle bir şey hissetmedim. Hayatta gördüğüm en sevgi dolu insan annem. Bana sonsuz alan tanıyan bir kadın, asla ezmeye çalışmadı.

Nasıldınız çocukluğunuzda; evin prenses kızı mı, erkek Fatma’sı mı?
Biraz kendime dönüktüm. Çok içe kapanık da değil ama önüne konulan oyuncaklarla saatlerce hayal kurup zamanını geçirebilen ve kendi hayallerinde yaşayan bir çocuktum.

Babayla aranız nasıldır?
Babacı kızlardan değilim. Anneye daha yakındım.

Bihter’in kendinden hayli yaşlı bir adamla aşk yaşamasını anlayabiliyor musunuz?
Çok anlaşılır geliyor. Öyle bir şeyi tercih etmiyorum ama Bihter babasını kaybedeli iki buçuk ay oldu, bu nedeni düşününce Adnan’da bulduğu huzuru çok olabilir buluyorum. Şu andaki ilişkimde de birazcık yaş farkı var, Adnan’la Bihter’inki gibi değil ama... Kendi yaşımdaki erkekler bana henüz ham geliyor. Hep kadın beyninin önde gittiğini düşünüyorum duygusal olgunluk olarak, birçok kadın yaşıtlarıyla çok mutlu olamıyor.

Bu Ne Cehalet

Bilirsiniz, yerli diziler ve sinema filmlerinde "düzmece" gazete haberleri vardır. Konu gereği eğer bir haber, manşete taşınacaksa, hemen bir gazete sayfasının üzerinde "işlem" başlatılır. Ya renkli çıkış alıp, sayfanın üzerine yapıştırırlar ya da paraya kıyıp, dizi ya da filmde kullanılmak üzere matbaaya özel baskı yaptırırlar. Ama gelin görün ki, uzmanlık gerektiren her konuda olduğu gibi bunda da "işi bilen birine" danışılmadığı için ortaya son derece sakil görüntüler çıkar. Tuhaf başlıklar, iğreti fotoğraflar, yazı uzunluğunda spotlar, yarım kalmış cümleler v.s... Son örneğe Aşk-ı Memnu dizisinde rastlayınca, yazmadan edemedim. Adnan Bey'in elinde tuttuğu "uyduruk" gazetenin başlığı "Yılın Düğününde Yılın Skandalı" şeklindeydi. Sonra bir başka sahnede bir başka gazetenin başlığı geldi görüntüye: "Yılın Düğününde Büyük Rezalet..." Yahu siz hangi gazetede başlıktaki tüm kelimelerin baş harflerinin büyük harfle yazıldığını gördünüz? Aranızda hiç mi gazete okuyanınız yok?

Ask-i Memnu Yeniden Yazildi

Aşkı Memnu yeniden yazılmış!
AŞKI Memnu dizisinin senaristlerini kutlamak gerek! Uşaklıgil’in kitabıyla başlayıp, yeni bir Kara Melek yaratmak kolay değil. Eskisinde Bihter, zavallı bir kadındı, Behlül’le ilişkiye girip yaşamı mahvolunca hepimiz acımıştık, yeni Bihter anasının kızı, her köşeye entrikalarıyla hâkim oluyor... Ve Adnan Bey, keşke daha yakışıklı birini bulsalardı, bütün kadınlar ona âşık olunca, tuhaf geliyor, karısına sarıldığında Vadi’nin Halo Dayı’sına benziyor.

Yakinda Adnan Aslan Derler

Oyuncu Selçuk Yöntem, Kurtlar Vadisi’ndeki Aslan Bey’den sonra Aşk-ı Memnu’daki ’Adnan’ karakterine izleyicinin çabuk alıştığını söyledi.

Habertürk’te Saba Tümer’in konuğu olan Selçuk yöntem, Kurtlar Vadisi dizisindeki Aslan karakterinden sonra Aşk-ı Memnu dizisinde Adnan karakterini canlandırmasının sokaktaki yansımasını anlattı.

İzleyicilerin zaman zaman karakterlerle oyuncuları özdeşleştirmeleri durumunu ti’ye alan Selçuk Yöntem, "Giderek belki Aslan Adnan diyebilirler" dedi.

Yöntem, Aslan karakterinin üzerine yapışmadığını da şu sözlerle anlattı:

"Öyle bir reaksiyon çok fazla olmadı. Galiba benimsediler. Benim için de o tarafı çok keyifli. İlle bir aktör bir şeyi iyi yaptı diye onun üzerinden yürümemek gerekir. Benim çok sıkıldığım bir şey. İyi ki böyle bir karakter doğdu. Benim çok hoşuma gidiyor."

Selçuk Yöntem, çekimlerin yoğun geçtiğini ancak çok keyifli olduğunu ve her şeyin güzel gittiğini sözlerine ekledi.

Ask-i Memnu'dan Kalanlar

AŞKI Memnu olabildiğince pembeleşerek sürüyor, Nebahat Çehre kötü annelikte birinci(!), Bihter güzel, ama rolünün kadını değil, hele giyimi... Dökümlü kıyafetler daha etli butlu, daha seksi kadınlara uygundur, onun üzerinden dökülüyor, hele gerdek gecesi giydiği parmak arası terlik; sanırım diziyi günümüzü getirince parmak arası terliksiz olmaz demişler! Ve bir okurum yazmış; “Adnan Bey’in soyadı şaşırttı; Adnan Ziyagil dediler, Halit Ziya Uşaklıgil’den kolaj yapmışlar; yazarın ikinci adı Ziya ile soyadının bitişindeki ‘gil’i birleştirerek...”

Bihter Olecek mi ?

Dizilerin artık böyle bir işlevi var: Kitap satışlarını artırmak. ‘Hatırla Sevgili’nin ilgili bölümlerinden sonra, Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakkında yazılmış kitapların satışlarının patladığına dair haberler çıkmıştı, hatırlayacaksınız.
Erdal Öz’ün ‘Gülünün Solduğu Akşam’, Nihat Behram’ın ‘Darağacında
Üç Fidan’, Oral Çalışlar’ın ‘Denizler İdama Giderken’, Turhan Feyzioğlu’nun ‘Bizim Deniz’
adlı kitapları, daha önce haftada 2-3 talep alırken birden 20’şer 30’ar satar olmuştu. Diziyi seyreden kitapçıya koşuyordu.
Geçenlerde Halid Ziya Uşaklıgil’in ‘Aşk-ı Memnu’sunu başköşede görünce, tamam dedim,
yeni bestseller belli oldu. Dün Taraf haberini yapıp “Aşk-ı Memnu’nun sezon finali tüm kitapçılarda” diye başlık atmış.
Sırf o değil, ‘Yaprak Dökümü’, ‘Dudaktan Kalbe’ gibi televizyon dizilerine uyarlanan başka edebiyat klasiklerine de ilgi artmış. Hem yayınevleri memnunmuş hem de ne olacağını görmek için gelecek haftayı beklemekten kurtulan dizi fanları.
Bir yandan iyi bir şey tabii, böyle böyle bir iki bir iki, birike birike, bir aşinalık olur, ‘Mai ve Siyah’ da ‘Aşk-ı Memnu’cunun muymuş, e bi bakiiim’ olur... ‘Şıpsevdi’ öbürünün müydü, haa ‘Gulyabani’cinin di mi, e on da bakiiim madem’ olur...
Ama Deniz Gezmiş adını ilk ‘Hatırla Sevgili’de duyup meraklanandan uzun vadede bir devamlılık talep edemeyeceğimiz gibi, Halid Ziya Uşaklıgil adını ilk Kıvanç Tatlıtuğ vesilesiyle işitenle ilgili beklentiyi de gerçekçi bir hizada tutmak lazım.
Merak de ediyorum: Hazır lopa alışık dizici, gelecek sezon bölümlerini merak ettiği falanca dizinin DVD’sini getirtir gibi, gerçekten de sonunu okumak için alır mı bu klasikleri? Okuduğu şeyden haz duyar mı? İçindeki binlerce tedavülden kalmış kelimenin şimdiki karşılığının parantez içinde yazıldığı (dolayısıyla biraz ortaokul edebiyat dersi okuma ödeviymiş bunaltısı yaratmadığı da söylenemeyecek olan) bu romanlar yerine, aslında senaryoyu ele geçirmeyi tercih eder mi? ‘Aşk-ı Memnu’nun bugüne uyarlanmışlığının konforundan çıkıp da 19. yüzyılın bilinmezliğine gider mi mesela?
Ahmet Hamdi Tanpınar, bu romanın “bovarysme ve esthetisme’de mahpus” olduğunu söylemiş, Berna Moran da Bihter’in, sebepleri değişik de olsa, sonunun benzerliği itibarıyla ‘Madam Bovary’ ve ‘Anna Karenina’ ile benzeştiğinin üstünde durmuş, öyle yazıyor Özgür Yayınları tarafından basılan ‘Aşk-ı Memnu’nuyu yayına hazırlayan Muharrem Kaya, önsözde. Bihter, büyük ölçüde Madam Bovary imiş. Bihter’i bu kötü sona hazırlayan, biraz da, örnek alınan bu romanlarmış. Peki ‘Madam Bovary’yle ‘Anna Karenina’yı da okur mu dizi izleyicisi hızını alamayıp?
Yoksa şöyle rastgele dolaşıp Halid Ziya Uşaklıgil’in ‘Aşk-ı Memnu’sunda, aaa
bu bizim diziye hiç benzemiyor ki diye hayal kırıklığına mı uğrar:
“Firdevs Hanım’ın türlü yüzüklerle donatılmış hâlâ beyaz, hâlâ tombul eli Behlül’ün elinin üstünde unutuluyordu.” Beyaz ve tombul bir dönemin güzellik anlayışı tabii ama 56 kilo ve solaryum cilalı Nebahat Çehre’yi de, günümüz entrika, yalan dolan, hesap kitap ilişkilerinin merkezindeki herhangi bir kadını da en son tarifleyecek iki kelime herhalde.
“Adnan Bey, Beşir’e sordu:
-Nihal’le Matmazel nerede Beşir? Haydi şunları bul, yemek yiyeceğiz...
İhtiyar mürebbiye ile çocuk onlardan kaçmak için yürümüşler, içeri suya doğru gitmişlerdi. (...) Artık Nihal bir seneden beri saklamak için biçare (çaresiz) kalbine iktidarının fevkinde (gücünün üstünde) tahmil ettiği metanete (yüklediği dayanıklılığa) lüzum görmüyordu. Bu sabah başlayan feverandan (köpürmeden) sonra perişan bir ifade ile, şimdi babasından bahsederken bir saniye zarfında Bihter’e intikal eden (geçen) bir lisanla ihtiyar kıza kalbinin bütün mahrem dertlerini, bir seneden beri ruhunun yetim matemlerini döktü.”
Zerrin Tekindor’un canlandırdığı Matmazel olsa olsa 40’larının başındadır, dahası
ihtiyarlık tedavülden kalkan bir durum, 70 artık yeni orta yaş filan, biliyorsunuz...
Yazının burasına kadar gelmiş kitaptan habersiz dizi seyircisi varsa, onu ödüllendirelim. Önsözden tüyoyla:
“Romandaki şahıslar arasındaki çatışmalar, olay örgüsü içinde özellikle üç noktada düğümlenmektedir. Birincisini Bihter’in annesine benzememe mücadelesinde başarıya ulaşıp ulaşamayacağı; ikincisini Bihter’le Behlül’ün ilişkilerinin nasıl sonuçlanacağı; üçüncüsünü ise Nihal’le Behlül’ün evlenip evlenemeyecekleri oluşturur. Bu düğümler de Bihter’in annesi gibi anılmaktansa ölmeyi tercih etmesi, bu anlamda ona benzememesi, Nihal’le Behlül’ün evlenememesi ve Behlül’ün kaçması ile çözülür.”

Ask-i Memnunun En Guzeli

DİZİLERİN EN GÜZELLERİ

Her akşam ekrana en az üç dizi geliyor. Bu kadar çok dizi olunca da ekranda birbirinden güzel oyuncular boy gösteriyor. Kiminin ilk dizisi, kimi yıllarını sinemaya, tiyatroya ve televizyona vermiş. Ama hepsi ekranda tatlı bir güzellik rekabeti içinde. Ekranı parselleyen güzeller gözümüzü gönlümüzü açıyor. İŞTE ONLAR

BEREN SAAT

‘Aşka Sürgün’le adından söz ettiren 1984 doğumlu Beren Saat, Başkent Üniversitesi’nde işletme ihtisası yaparken ‘Türkiye’nin Yıldızları’ yarışmasına katıldı. Daha sonra ‘Hatırla Sevgili’de rol aldı. Saat, şimdi de ‘Aşk-ı Memnu’da Bihter olarak ekrana geliyor ve masum güzelliğiyle kalplere işliyor.

Beren Sultan

Türk sinemasının ölümsüz isimleri Türkan Şoray, Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit, beyazperdenin en yetenekli kadın oyuncularını Takvim için seçti. Üç dev ismin en yetenekli bulduğu isim Beren Saat. Listede Tuba Büyüküstün ve Fadik Sevin Atasoy da var...

***

Yesilçam'ın yeni sultanları

Türkan Şoray, Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit; Türkiye'nin en yetenekli genç aktrislerini seçti.

Sizin için sorduk...
Başarılı oyunculukları, güzellikleri ve kaliteli duruşlarıyla efsane olan Filiz Akın, Hülya Koçyiğit ve Türkan Şoray, şimdinin genç oyuncuları arasında en beğendikleri isimleri seçti. Bu 3 efsane ismin ortak görüşü; Beren Saat, Saadet Işıl Aksoy, Fadik Sevin Atasoy ve Tuba Büyüküstün oldu.

Çok önemli tavsiyeler
Birbirinden güzel 4 oyuncunun başarılı olduğunu dile getiren Türkan Şoray, Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit, genç oyunculara kaliteli duruşlarından ödün vermemelerini tembihledi. Hülya Koçyiğit ise şimdiki oyuncularının işlerinin kendilerinden kolay olduğunu söylemeden de geçemedi

Adnan Ve Bihterin Aski Cok Normal

Aşk-ı Memnu dizisinde Adnan karakterini canlandıran Selçuk Yöntem, Beren Saat’in oynadığı Bihter karakteri arasında yaşanan aşkı doğal bulduğunu söyleyerek ’Bence aşkın yaşı başı yok’ dedi.

Kanal D’nin sevilen dizisi Aşk-ı Memnu dizisinde ’Adnan’ rolünü oynayan Selçuk Yöntem, Habertürk’te Saba Tümer’in konuğu oldu.

Selçuk Yöntem, Aşk-ı Memnu dizisinin iyi bir çizgi yakalayacağını diziye başlarken tahmin ettiğini söyleyerek "Bundan önce yaptığım her diziden çok mutlu oldum tabi. Ama dizi başladıktan sonra onun nerelere geleceğini, nerede yok olacağını artık refleks olarak hissediyorsunuz. Ben başından beri Aşk-ı Memnu’nun iyi bir çizgi yakalayacağını hep hissettim, hala da hissediyorum, hissetmem de gerekiyor" diye konuştu.

Dizide genç bir kıza aşık olarak evlenen bir adamı oynayan Selçuk Yöntem, gerçek hayatta bu tür bir ilişkiye nasıl baktığını şöyle aktardı:

"Bence aşkın yaşla başla ilgisi yok. Bence ilişkinin temelinde ruhsal bir ilişki yatar. Ruhsal bir boyut var ilişkide. Onun için her insan o duyguyu yaşayabilir, yaşamalı. Bunun hiç bir formasyonla ilgisi yok. o yaşlıydı, o gençti, o buydu.. Dünyada bunun çok örnekleri var. bunun için tahtını bırakanlar var. Ters bir gözle bakmak mümkün değil. Zaten Adnan karakteri de bunu getirirken çok estetik, çok anlamlı, çok düzgün bir şekilde getiriyor. Yaşamda, bu güneşin altında herşey olabilir. Olmayacak hiç bir şey yok."

Bu bir dönem dizisi değil uyarlama

Yaprak Dökümü dizisi gibi romandan uyarlanan bir dizi olan Aşk-ı Memnu’nun Halit Ziya Uşaklıgil’in romanından uzaklaşılması eleştirilerine de şu yanıtı verdi:

"Bu bir dönem dizisi olarak çekilmiyor. Bu bir uyarlama. 2008 dünyasının gerçeklerini anlatan ama o konseptten yola çıkan başka bir değerlendirme. Böyle algılamak lazım bu diziyi."

Bir dizi nasıl başarılı olur?

Usta oyuncu, bir projede nelere dikkat ettiğini de şöyle anlattı:

"Senaryoyu okuduğum zaman rolün dramatik ağırlığı, benimle olan uyumu ilk önce beni ilgilendiriyor. Daha sonra yapımcı, iyi kanal ve iyi kadro. Bunlar biraraya geldiğei zaman eğer o işin şansı varsa, peri tozu serpilmişse ona o iş başarıya ulaşır. Ama bütün bunlar olmasına rağmen dizi başarıya ulaşmayabilir de. Bunları da yaşadım. Bütün bu faktörlerin yanında şans faktörü de çok önemli. Eğer o varsa alıp başını gidiyor."

Dizi sektörünün çok çabuk tükettiğine vurgu yapan Selçuk Yöntem, "Dizilerin belli formasyonları var tabiki. Çok tüketilen, çabuk tüketilen bir şey. Rastlantıya yer yok artık dizilerde. İyi oyuncu, iyi yapımcı, iyi senaryo ve iyi kanal olması gerekiyor. Bütün bunlar biraraya geldiği zaman tabi ki bir şeyler yeşermeye başlıyor. Çok zor bir iş gerçekten. Dünyanın hiç bir yerinde 90 dakika dizi yok. Her hafta sinema filmi çekiyoruz. Nasıl oluyor bunu kimse bilmiyor ama oluyor." dedi.

Bu arada koyu bir Fenerbahçe taraftarı olan Selçuk Yöntem, maçlara da gittiğini de söyledi.

8 Ekim 2008 Çarşamba

Ask-i Memnu 5.Bolum 2.Fragmani

Ask-i Memnu 5.Bolum Afisi


Aşk-ı Memnu 5.Bölüm

Aşk-ı Memnu 5.Bolum Resimleri




Ask-i Memnu 5.Bolum Ozeti

Yılın düğünü, yılın skandalına dönüşüyor

Nihat’ın babası Hilmi Bey’in, Bihter ve Adnan’ın düğününü basması aile içindeki tüm dengeleri altüst eder. Nihat’ın evlilik sözleşmesine karşılık Firdevs Hanım’a para ödediğini duymayan kalmaz. Yılın düğünü yılın skandalına dönüşür.
Firdevs Hanım iftiraya uğradığını iddia ederken, Bihter mahvolan düğünün hesabını sormakta kararlıdır.
Bihter evdeki varlığını daha ilk günden herkese hissettirir. Evin düzeninde değişiklikler yapmak için vakit kaybetmez. Bir yandan da Nihal’le yakınlaşmanın yollarını arar.
Cemile’nin Beşir’e karşı hissettikleri, tehlikeli oyunlar oynamasına neden olur. Bihter bu durumdan bile kendine pay çıkarır ve evdeki konumunu sağlamlaştırır.
Behlül, Hilmi Bey’in iddiasının gerçekliğini sorgulamaya karar verir. Hilmi Bey’e yaptığı ziyaret ve Firdevs Hanım’ın uyarıları Behlül’ü tedirgin eder.
Tüm aile, hep birlikte yenecek ilk akşam yemeği için hazırlanır. Adnan’ın zor durumda kalan Nihat’la ilgili planları, Behlül’ün endişelerini iyice artırır.
Bu ilk gece, Adnan Bey ve Bihter için unutulmayacak sürprizlerle doludur.

Kivanca Sahip Cikti


Selçuk Yöntem, Kıvanç Tatlıtuğ’un oyunculuğunu eleştiren Salih Güney’e cevap verdi.

Şimdilerde Kanal D'de yayınlanan "Aşk-ı Memnu" adlı dizide rol alan Selçuk Yöntem, geçtiğimiz günlerde rol arkadaşı Kıvanç Tatlıtuğ’un oyunculuğunu eleştiren Salih Güney’e cevap verdi.
Tatlıtuğ'un çok iyi oynadığını belirten Yöntem, "Bu işten en az Salih kadar anladığımı düşünüyorum. Ona hiç katılmıyorum. Kıvanç çok özenli ve güzel oynuyor. Görüşlere saygı duymak gerekir ama Kıvanç doğru oynuyor" dedi

Selcuk Yontem Nasil Tepki Aldigini Acikladi

AŞK-I MEMNU’DA ROMANTİK BİR ERKEĞİ OYNAYAN SELÇUK YÖNTEM NASIL TEPKİLER ALDIĞINI AÇIKLADI!..

Kurtlar Vadisi'ndeki rolünden sonra Aşk-ı Memnu'da romantik bir erkeği oynayan Selçuk Yöntem, seyircilerden farklı tepkiler almaya başladığını söyledi.

"Orada neler oluyor" programına takılan ünlü oyuncu Deli Yürek ve Kurtlar Vadisi’nde ki hayran kitlesinin farklı olduğunu söyleyerek " Daha önce 40 yaş gurubu ve ağırlıklı olarak erkeklerdi. Şimdi ise 20-30 yaş arası kadınlar hayran kitlemi oluşturuyor. Sokağın beğenisi çok farklı. ‘ Abi sana öyle romantik Adnan Bey’ler yakışmıyor. Bırak abi sen o rolleri, özüne dön. Kurtlar Vadisin’ de ki Aslan Bey ol’ diyorlar.

Kaynak:Uçankuş.

4 Ekim 2008 Cumartesi

Ask-i Memnu 5.Bolum Fragmani

Dizi Pazarinda Roman Satiliyor

Kenan Kalav: “Bu durum, dizi sektörünün son yıllardaki modası. Dizi sektörü çok büyük bir pazar haline geldi. Bu pazarda satılanlar da maalesef ünlü romanlar oluyor. Biz Çalıkuşu'nu tam kararında bitirmiştik. Dizinin tadı insanların damağında kalmıştı tabiri caizse. Ama bugün öyle mi? Reytingler yükseldikçe bölüm sayısı uzadıkça uzuyor. Olan da aşk, tutku ve ıstırapla yazılmış romanlara oluyor. Ben bu dizileri mümkün olduğunca seyretmemeye çalışıyorum.”


‘Bu şartlarda dizi çekilemez’

Halit Refiğ: “Ben yıllar önce çektiğim Aşk-ı Memnu filminde romanın özüne sadık kalmaya çalıştım. Bugünkü durum özel televizyonculuğun şartları göz önünde bulundurularak değerlendirilmeli. Diziyi merakla izliyorum. Bana göre bir dizi izleyiciler tarafından beğenilmişse başarı sağlanmış demektir. Her hafta bir buçuk saatlik bir bölümü hazırlamak çok zor olsa gerek. Bir film, vakti zamanında asgari üç ayımızı alırdı. Bu süre şimdi bir haftaya indi. Bu çok zor bir durum. Bu şartlarda kesinlikle dizi çekmezdim.”



‘Dizi sektörü kendine çekidüzen versin’


Müjde Ar: “Ben bu duruma edebiyatçı gözüyle bakınca onlara katılıyorum. Bana göre televizyon çok tehlikeli bir oyuncak. Her şeyi eğip bükebiliyor. Maalesef romanlar da buna kurban gidebiliyor. Ben yeni Aşk-ı Memnu'yu seyretmiyorum. İlk bölümünü seyrettim ve notu verdim. Oyuncular samimiyetle işlerini yapıyor, ama sistem yanlış olduğu için ortaya konan ürün sırıtıyor. Bence dizi sektörü her anlamda kendine çekidüzen vermeli; çünkü her geçen gün kan kaybediyor.”


‘Öğrencilerim, "Seyrettik hocam, niçin okuyalım?" diyor’


Doç. Dr. Handan İnci: “Romanlardan uyarlanarak televizyona aktarılan bu dizileri izlemiyorum ve öğrencilerime de tavsiye etmiyorum. Merak ettiğim için Aşk-ı Memnu'yu izledim ama beş dakika bile dayanamadım. Öğrencilerime soruyorum Aşk-ı Memnu'yu okudunuz mu, diye. “Seyrettik hocam” yanıtını alıyorum yani okumanın önüne geçmiş dizi. Öğrencilerin merak duygusu da ölüyor. Çünkü bu eserler merak edildiği için okunuyor.”


Romanların ‘ruhu’ kayboluyor


Aydan Şener: “Biz Çalıkuşu’nu yedi bölüm olarak çekmiştik. Şimdiki diziler ise yüzlerce bölüm olarak çekiliyor. Bu da romanların ruhunun kaybolmasına neden oluyor. Ana romandan uzaklaşılıyor. Senaryo artık romanın dışında gelişmeye başlıyor. Çünkü eklemeler ve çıkarmalar yapılıyor. Romandan bağımsız yeni hikâyeler senaryoya ekleniyor. Bölümler uzadıkça eserlerin de kimyası bozuluyor ve ruh kalmıyor. Yıllar önce benim başrolünde oynadığım Çalıkuşu, en az elli sene daha çekilemez. Çünkü dizi benimle özdeşleşti. Başarılı diziler de yok değil. Mesela Yaprak Dökümü'nü başarılı buluyorum.”


‘Senaristler kolaycılığa kaçıyor’


Senarist Nilgün Öneş: “Uyarlamalar dünyanın her yerinde yapılıyor. Ama bu film ya da diziler edebiyatçıları her zaman hayal kırıklığına uğrattı. Bazı romanların televizyona aktarılmaya müsait olması senaristleri kolaycılığa itiyor. Hiçbir romanı bir yıl boyunca diziye aktaramazsınız. Çünkü bölümler uzadıkça eser özünü yitirir. Eklemeler ve çıkarmalar eseri bambaşka bir kalıba sokuyor. Bunun en büyük sorumlusu televizyon kanalları. Biraz seçici davransalar, her şeyi reyting olarak görmeseler sorun kaybolacak. Bir kere her hafta doksan dakikalık bir senaryo yazmak mümkün değil. Bunu sorgulamak gerekir.”

‘Diziler, kitap okumayi engelliyor’ tartısmasi

Aşk-ı Memnu, Gurbet Kuşları, Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe, Gece Sesleri… Özünden uzaklaştırılarak romandan televizyona uyarlanan bu diziler edebiyat çevrelerini rahatsız etmeye başladı. Edebiyatçılar, yılların eskitemediği romanların dizilerle birlikte ruhlarını yitirdiklerini düşünüyor. Geçen hafta Selim İleri, "Klasiklerimizin doğru dürüst okunmadan televizyonda, sinemada, tiyatroda tuhaf kılıklar edinmesi, saklamak istemiyorum, bana ürkütücü geliyor. Çünkü günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor, geçip gidiyor." şeklindeki sözleriyle bu furyadan pek memnun olmadığını söyledi. Edebi eserlerin dizilere aktarılmasını garipsemediğini, sanatın özgünlük alanının olabildiğince geniş tutulması gerektiğini söyleyen İleri, bu noktada izlenilen yöntemin çok önemli olduğunun altını çizdi. Ertesi günkü yazısında İleri'nin yazısına atıfta bulunan Mehmet Barlas, "Hiç okumadan sadece dizi izleyerek kültür oluşabilir mi?" diye sordu. ‘Kitapsız edebiyat’ adını verdiği bu durumdan pek de memnun değildi usta yazar. Biz de köşelerde kalan bu tartışmayı daha doğrusu İleri ve Barlas'ın kaygılarını yönetmenlere, senaristlere, yazarlara ve oyunculara sorduk…

Mujde Ar: Klasik romanlar dizilere kurban ediliyor

Edebiyat klasiklerinin dizi olarak günümüze uyarlanmasına Selim İleri, "Günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor." siteminde bulundu. Ertesi gün Mehmet Barlas, İleri'ye destek vererek bu durumun adını koydu: “Kitapsız edebiyat. Peki oyuncu ve yönetmenler bu duruma ne diyor?”

Ask-i Memnuda Oyunculuk Gosterisi

TRT’de yayınlandığı dönemde büyük ses getiren, Halit Ziya Uşaklıgil’in aynı adı taşıyan romanından uyarlanan “Aşk-ı Memnu”, 33 yıl sonra yeniden TV ekranlarına geldi. Kanal D’de yayınlanan Ay Yapım yapımı dizinin yönetmenliğini Hilal Saral Ünalan üstlenmiş. Senaristler ise Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu... 33 yıl sonra günümüze uyarlanmış haliyle yeniden ekranlara gelen dizide başrolleri Firdevs’te (Neriman Köksal’ın yerine) Nebahat Çehre, Bihter’de (Müjde Ar’ın yerine) Beren Saat, Behlül’de (Salih Güney’in yerine Kıvanç Tatlıtuğ), Adnan’da (Şükran Güngör’ün yerine) Selçuk Yöntem, Nihal’de (Itır Esen’in yerine) Hazal Kaya oynuyorlar. Diğer karakterlerden Deniz’i Zerrin Tekindor, Süleyman’ı Rana Cabbar, Ahsen’i Gülsen Tuncer, Şayeste’yi Fatma Karanfil canlandırıyor.

“Aşk-Memnu”, Halit Ziya Uşaklıgil’in realist-natüralist bir romanı. Edebiyat üstatlarının dediği gibi, edebiyatımızın ilk sağlam romanı. Bilenler bilmeyenlere anlatsın demeden; keyifsiz, temposuz, ağır aksak dizinin bundan sonraki bölümlerini izleyeceklerin keyfini kaçıracağımı düşünmeden, romanın konusunu bilmeyenlere özetleyivereyim.

Firdevs hanım’ın Peyker ve Bihter adında iki kızı vardır. Büyük olan kızı Peyker, Nihat adlı zengin bir ailenin oğluyla, oğlanın ailesinin rızası hilafına evlenir. Adnan Bey, Firdevs Hanım’ın kızı Bihter’le evlenmek ister. Adnan Bey, iki çocuk sahibi olgun bir adamdır. Firdevs Hanım, Adnan Bey’e (özelinde maddiyat yatan) gizli ilgi duymaktadır. Fakat yine de kızını Adnan Bey’e verir. Bihter ve Adnan Bey’in evlilikleri önceleri gayet düzgün gider. Adnan Bey, kızı Nihal’ı amcasının oğlu Behlül ile evlendirmek ister. Nihal buna için için sevinir. Fakat çapkın bir genç olan Behlül, Firdevs Hanım’ın kızı Peyker’i sevmektedir. Bir gün piknikte Peyker’in ensesinden öper. Daldan dala konan (arsız) Behlül, amcasının karısı Bihter’e de ilgi duymaktadır. Ve bir gün, Behlül Bihter’in odasına girer, onu sevdiğini söyler. Bihter ise onu piknikte Peyker’i öperken enselemiştir. Bu nedenle genç adama fazla inanmaz. Fakat bir süre sonra Behlül’ün yalanlarına aldanır ve onunla birlikte olur. Artık her gece birliktedirler.

Derken Nihal, üvey annesi Bihter’in bu gizli sevdasını öğrenir ve üzüntüsünden yataklara düşer. Bihter’den nefret etmektedir. Sevdiği, dostluk ettiği hizmetçiler ve uşaklar da Bihter’in yüzünden evden ayrılmaktadırlar. Son olarak Nihal’e annelik yapan mürebbiyesi Meille De Courton (dizideki adı Deniz olmuş) da gönderilir. Nihal’ın artık kimsesi kalmamıştır. Babasını eskiden çok sevmesine karşın, şimdi ona karşı nefret duymaktadır. Firdevs Hanım ise… Neyse! Özeti burada keseyim. Dileyen alır eline kitabı okur ya da diziyi izleyerek ham hum şaralop yapar…

“Aşk-ı Memnu” Türk televizyon tarihinin ilk yerli dizisidir, Halit Refiğ’i burada saygıyla anmak isterim. Ama yeni yapımcıya, Osmanlı’daki batılılaşma hareketlerini olabildiğince gerçekçi bir biçimde yansıtan romanın TV dizisi haline getirilmesi tamam da, günümüze uyarlanması ne derece akılcı bir çalışmadır sorabilirim. Haftalık olarak, normal film uzunluğunda çekim yapılarak bir yönetmen ne derece başarıya ulaşabilir tartışabilirim. Hilal Saral Ünalan’ın, Hazal Kaya’ya Nihal karakterinin hiç de Elektra kompleksli bir tip olmadığını anlatmamış olmasını eleştirebilirim. Beren Saat’i Müjde Ar ile karşılaştırmayı asla aklımdan geçirmem, ama Bihter’i neden daha şuh, daha “fettan”; tenselliği, şehveti, ihtirası simgeleyen karakter olarak oynatmadığını merak edebilirim. Tiyatrodan gelme usta oyuncu Rana Cabbar’ın Süleyman karakterine taktığı ebleh konuşma biçemini neden yeğlediğini öğrenmek için kıvrım kıvrım kıvranabilirim. Günümüzdeki Reina, Sortie ya da benzer lokallerin vazgeçilmez zamparası Behlül’de Kıvanç Tatlıtuğ’a, diyelim ki Hilal Saral Ünalan zamansızlığı içinde zaman ayıramıyor, o donukluğunu üzerinden atması için yapımcı efendi ya da hanımefendi neden bir oyuncu koçu tutmaz diye efkârlanabilirim. Özgün metindeki olaylar belirli ve düzgün bir sıra izlediği için okurda bir heyecan uyandırıyorsa ve kitaba bir sürükleyicilik kazandırıyorsa, Hilal Saral Ünalan da bu yolu acaba neden denememiş diye içlenebilirim. Çekimlerdeki çevrinme hataları bir yana, kişilerin ruhsal ve psikolojik betimlemelerine hiç mi hiç değer vermeyerek hata ettiğini Hilal Saral Ünalan’ın yüzüne karşı da söylenebilirim. Mimikleriyle, vücut diliyle oynamasını mükemmel beceren ve bilen Zerrin Tekindor’u kimi sekanslarda ağaç gibi köşeye dikmesine sinirlenebilirim. Tiyatronun ustalarından Gülsen Tuncer’i, neden Şayeste karakterine değil de Ahsen karakterine uygun görmüş diye dövüne dövüne ağlayabilirim.

Firdevs Hanım ve kızları Bihter ile Peyker, Tanzimat sonrasında ortaya çıkan köksüz alafranga ailelerin tipik bir örneği ve “Melih Bey Takımı”nın maddi gücünü yitirmiş, ahlaki düşkünlükleriyle ünlenmiş üyelerinin simgeleri. Karşıtlığın diğer ucundaysa “köklü” ve “kalıcı” bir aile olan “Adnan Bey Ailesi” var. Adnan Bey, geleneksel ahlaki değerleri batılı bir yaşam biçiminde sürdüren üst sınıf Osmanlı ailesinin örneğini oluşturmakta. Diğer taraftan, Melih Bey ve Adnan Bey yalıları arasındaki fark, sadece köksüzlük/köklülük ve değişkenlik/kalıcılık ikilikleri biçiminde değil, romanda estetik düzeyde de ortaya çıkıyor. Dizinin sanat yönetmeninin (her kimse) bu farklılığı göz ardı etmesiyse müthiş bir aymazlık örneği değilse, acaba sizce nedir?

Hilal Saral Ünalan ile sadece bir noktada hemfikirim: Selçuk Yöntem’in Adnan tiplemesinde… Işıklar içinde yatsın Şükran Güngör ile Selçuk Yöntem’i karşılaştırmak ne haddime! Ama sanatçı, elbette 33 yıl sonrasının olanakları, dolanakları, salakları ve solakları arasından sıyrılıp öncekini ve kendisini aşacaktır. Selçuk Yöntem öncesini ve kendisini aşmıştır. Tıpkı Zerrin Tekindor, tıpkı Gülsen Tuncer, tıpkı enayi konuşma biçemine rağmen Rana Cabbar gibi…

Şimdi yazının gerisini okumadan: “Sana ne! Sen tiyatro eleştirmenisin. Bu değerlendirmeyi yapmaya senin hakkın var mı” diye sual edecek olursanız, ben de sizi; “Eğer Nebahat Çehre alıştığı/alıştırıldığı çizgi içinde ve de kendi kısırdöngüsünde hâlâ 33 yıl öncesinin Neriman Köksal’ının Firdevs’ini oynuyorsa, benim her bir şeyi söylemeye hakkım vardır” diye yanıtlarım. Firdevs Hanım’ın kızının kocasına, Bihter’in kocasının yeğeni Behlül’e, Beşir’in hanımı Nihal’e, Nihal’in farkında bile olmadan babasına, babanın yaşına başına bakmadan tensel hazza, Behlül’ün Bihter’e, yani karakterlerin hep yasaklara âşık olduğu bir öyküde, yasağın ve şiddetle istemenin, kıskançlığın her an patlayabileceğine dair son izlediğim bölüme kadar herhangi bir emare bulamadımsa açarım ağzımı, söylenirim.

Söylediklerime ekleyeceğim bir diğer husus, Selçuk Yöntem’in boş alanda oyunculuk gösterisi yaparcasına çizdiği Adnan karakteri. Selçuk Yöntem, bu sıkıcı ve eften püften, hatta gereksiz diziyi ayakta tutan “yegâne” ögedir. Yöntem’in “Aşk-ı Memnu”da psikolojik yansılamaya dayadığı oyunculuğu, oyunculuğunu kurduğu coşku retoriği, Adnan Bey’in okunabilir duyguları, o duyguların temsil edilme uzlaşımları dizi dizi televizyon dizilerinin değersiz incilerine oyunculuk dersi niteliğindedir.

Televizyonlardaki mısır püskülü dizilerden biri olarak “izleyicilerinin gönlünde taht kurduğu” söylenilen “Aşk-ı Memnu”, sadece Selçuk Yöntem için izlenmelidir.

Kaynak : Evrensel Gazetesi ( Üstün Akmen )

Ask-i Memnunun Sahte Kulturu

Hiç bir ünsiyetimiz olmasa da.. değil bir gün sahip olma, misafir olma ihtimalimiz bile mümkün görünmese de; o koca koca villaları, (malikâne diyenler de var ya, artık o konuya hiç girmeyelim şimdi derim ben) muazzam yalıları görmek istiyoruz dizi filmlerde. (Olmaz ya, olacak olsa.. bu diziler Avrupa ülkelerine satılsa mesela.. ve Türkiye’ye hiç gelmemiş insanların önüne konulsa, “Ne zengin ülke bu yavu; herkesler yalılarda, yüzme havuzlu muhteşem villalarda yaşıyor; bunların kapılarında domuzları eksik, neden mırın kırın ediyoruz ki AB konusunda” diye şaşıp kalmazlar mı?)



Hiçbir zaman içinden geçemeyeceğimiz o evlerin her odasına girip çıkmak istiyoruz -dizi filmler aracılığıyla-, her köşesini hallaç pamuğu gibi atmak, altını üstüne getirmek, bütün ayrıntıları zihnimize kazımak, her ihtiyacımız olduğunda da zihnimizin en kuytu köşelerinden çekip çıkartmak istiyoruz o zenginliklerle ilgili ayrıntıları.



Pahalı elbiseler giyen güzel kadınları, ipek gömleklerini titreten yakışıklı erkekleri ve güzel arabaları, şık restoranları seyretmek istiyoruz.



Konular, hikayeler gerçek dışıymış, karakterler hiç inandırıcı değilmiş, kötü çekilmiş, iyi çekilmiş, budala yerine konulmuşuz, hiç umurumuzda değil.



Bize güzel yalılar, villalar, büyük holdingler, spor arabalar, güzel kadınlar, şık elbiseler, mücevherler gösteren diziler olsun yeter ki, anında birinci sıraya oturtuyoruz.



Bize ait olan, içimizden çıkmış, gerçekliği olan, inandırıcılık dozu yüksek hikâyeleri izlemeyi tercih etmiyoruz pek.



Bu yüzden de Aşk-ı Memnu, Binbir Gece gibi diziler izlenme raporlarında en üst sıralara yerleşirken; Düğün Şarkıcısı, Son Ağa gibi diziler daha alt sıralarda yer alıyor.



Zaten seyircinin sınıf atlama özlemi, sınıflı toplumlarda pompalanmış bir heveskârlıktır. Özellikle küçük burjuva karakter gösteren orta ve ortanın altı seyirci kitlelerinin, yaşadıkları zorluklar karşısında kendilerini hayatlarından -yani ‘gerçek’ten- uzaklaştırıp, bir dizi sankileri yaşamaları, sistemin ekmeğine de fazladan yağ sürer.



Böyle olması da özellikle kurgulanmıştır.



Yani şaşa ve zenginlik, sunulan hayalin son noktasıdır; görselliğin ideolojisi ve duygunun belirli bir zaman dilimi içinde üzerinin örtülmesidir. Seyirci artık arayış içinde değildir; aksine, sunulanın tadını çıkarmaktadır, çoktan teslim olmuştur çünkü.



Aslında bu da seyirci dışı bir şeydir aynı zamanda; onun iradesi dışında oluşur zira. Ancak ideolojik tembihler o kadar güçlüdür ki, -burada medyanın da rolü çok büyüktür tabii- örgütsüz seyirci kitleleri için teslim olmaktan başka bir çare kalmaz.



Önemli, değerlinin önüne geçmiş, hatta onu yok etmiştir.



Star TV’nin dizisi Son Ağa’nın hayatında buna tanık oluyoruz bence.



Son Ağa, bazı yapısal eksikliklerine rağmen, bu toplumun temel değerlerine sahip çok sıcak bir dizi; ama yine de, -yukarıdaki nedenlerden ötürü- sahte yalı kültürüne yenik düşmeye başladı son haftalarda.



Star TV’nin Son Ağa’sı ile aynı saatte Kanal D’de yayınlanan Aşk-ı Memnu; sahteleştirilmiş ve taaruza uğramış bir Aşk-ı Memnu olarak; ama şaşa dozu yükseltilmiş bir adaptasyon işlemiyle, Son Ağa’nın hakikiliğini ve safiyetini dövmeye başladı şimdi.



Bu sonuçta önemli bir rolü olan seyirci de, hem tuzağa düşüyor hem de bu tezgâhın içinde -bir miktar- yer alarak suç ortaklığı yapmış oluyor. Çünkü ne seyirciyi koruyacak ve ayıltacak kurumsal gücü olan, sektörleşmiş bir profesyonel eleştiri mekanizması var, ne de seyircinin içinden çıkmış, bu konuda uzmanlaşmış sivil toplum kuruluşları.



Terzi de seyirciye (halka) smokin dikip duruyor işte!



Üstüne uysa da uymasa da, yakışsa da yakışmasa da, içinde rahat etse de etmese de.. dikiyor işte!

Ask-i Memnu Burjuvasi

Burjuvazimizin dizilerde canlandırılması da apayrı bir neşe kaynağı oluyor, söylemedi demeyin.



Bilhassa diyalogları!



Mesela, Aşk-ı Memnu’daki Firdevs Hanım’ın büyük kızı Peyker’in kayınpederi Hilmi Bey’in, Bihter’in düğününü basıp, “Nikâh kıyıldı mı Adnan Bey? Yazık yazık, geç kaldım demek. (Bihter’in annesini işaret ederek.) Bu kadın beni söğüşledi, şimdi de sizi söğüşleyecek!” demesi, ilginç bir burjuva yorumuydu doğrusu.



Muhteşem malikânelerde, yalılarda oturuyorlar, kentin en muazzam ofislerinin bulunduğu dev holding binaları onların, Amerikalarda İngilterelerde çocuk okutmalar, ihtisas yaptırmalar filan gırla gider –ve bilhassa şarttır- bunlarda; ama gelinlerinin annesinden söğüşçü kadın diye bahsederler, he mi?



Her şeyimiz gibi burjuvazimiz de nevi şahsına münhasır demek!



Olsun, biz yine de severiz onları, besler büyütür, kısa zamanda büyük burjuva yaparız evelallah!



Hilmi Bey düğünü bastı ama geç kaldı tabii, nikâh çoktan kıyılmıştı. Arkası haftaya.



Aslında düğünün hali de içler acısıydı ya. Bizim mahallenin muhtarının, evinin bahçesinde everdiği kızının düğünü bile daha ihtişamlıydı doğrusu.



Prodüksiyonun fazla bir bütçesi yok herhalde, eh normaldir, o yalılara para mı dayanır, ne kira ödeniyordur kimbilir, Bihter ve Adnan Bey’e de sıkı sıkı tembih etmişler zahir; gösterişten uzak, sade ve şık bir düğün istiyor gibi yapın, aman fazla masraflı olmasın demişler herhalde ki, koskoca Adnan Ziyagil’in muhteşem yalısının bahçesinde yapılan düğün, üç-beş derme çatma figürasyon, birkaç fiyonklu masayla pek garibandı doğrusu. (Davetlerde masa giydirmeyin artık kardeşler, bünyeme fena halde dokunuyor, masaları böyle kılıktan çıkartıp, özenmiş kasaba güzellerine döndürmek de neyin nesidir; masa masalığını, sandalye de sandalyeliğini bilecek ki, biz de neye ve nereye oturacağımızı bilelim!)



Peki ama madem her türlü gösterişten uzak, sade ve şık bir düğün isteniyordu, o zaman neden düğünden bir gün önce, yalının bahçesinde, organizasyon şirketiyle enine boyuna toplantılar yapıldı; nikâh masası şu köşede mi olsun, yok yok bu köşe daha uygun, davetlileri şöyle mi yerleştirsek, böyle mi, mönüde son tashihler filan... biz de inceliklerle bezenmiş, sadeliğin estetiğiyle bizi sarsacak bir düğün sahnesi bekliyorduk.



Ama ne gezer! Besbelli organizasyon şirketi de en ucuzundandı. Anlaşılan o ki, Aşk-ı Memnu’nun burjuvaları, pek kaba saba konuştukları yetmiyormuş gibi, zevkten de hayli yoksunlar.



Tabii aslını seyretmiş olanlar için bu hususlar ciddi bir hayal kırıklığı yaratıyor.



Zira Halit Refiğ’in yönettiği ilk Aşk-ı Memnu uyarlamasında; mekânından dekoruna, kostümünden aksesuarına, vücut dilinden sınıfsal ve dönemsel diyaloglarına kadar, sosyo-kültürel ve psikolojik işlemeler, dönemin betimlenen kültürüne, yaşam tarzının gerçekliğine birebir uyuyordu. Gerekli özen, hem zanaat, hem de sanat olarak gösterilmişti, Halit Refiğ’in Aşk-ı Memnu’sunda.



Bu işi yapan birinin seyircide uyandıracağı ilk inandırıcılık, dizide sunulan hayatın, içinde yer aldığı ortamın ve karakterlerin gerçekliklerine birebir uymasıdır.



Bu olmazsa olmazdır; yani o sırada toplumda yaşanan ve bilinen sınıfsal ve katmansal kültürel hayatlara ayna olmak gereklidir.



Seyirci, bu konudaki deformasyonları, önünde sonunda algılar ve yargılar çünkü.

2 Ekim 2008 Perşembe

Ask-i Memnu

1 Ekim 2008 Çarşamba

Kivanc Behlulu'u Bastan Bitirdi

'Kıvanç, Behlül'ü baştan bitirdi'

'İlk Behlül' Salih Güney, selefi Kıvanç Tatlıtuğ'u beğenmedi: Çok yakışıklı ama işi bu değil...

Aşk-ı Memnu'nun TRT'ye çekilen ilk versiyonunda, Behlül'ü canlandıran Salih Güney, şimdi aynı rolü oynayan Kıvanç Tatlıtuğ'u topa tuttu. Usta oyuncu, Tatlıtuğ için, "Çok yakışıklı çocuk, ama işi bu değil. Behlül karakterini baştan bitirdi. Eğitim almamış. Kendisi de söylüyor. Kalıcı olamaz" dedi.

ÇAPKIN DEĞİL, CIVIK

Güney, şunları söyledi: "Behlül, Kıvanç'ın oynadığı gibi sorumsuz ve sulu bir çapkın değil. Kıvanç, yengesine göz kırparak; Behlül karakterini, çapkın sınıfından alıp cıvık bir yere koyuyor. Artık geri dönüşü olmayan yola girildi."

Ask-i Memnu 4.Bolum izle

Ask-i Memnu 4.Bolum Replikleri

Behlül:Ablanla çıkarken bu kadar ilgilenmiyordun benimle...

Behlül:Amcamla niye ewleniyosun Bihter?
Bihter:Ne biçim bi soru bu...

Behlül:Yengecim ailemize katılacağınız için çok seviniyorum
Bihter:Bende...

Behlül:Gelsene bir şeyler içelim seninle...
Bihter:Beklediğin yolcu geldi...

Behlül (Peykere):Bu evlilik beni unutmana engel olmayacak....

"Don Behlul": When "Dirt" Becomes Tatli !

O bir Don-Juan, bir çapkın, bir playboy...Aşk-ı Memnu'daki Kıvanç ve seyircisine sunduğu yeni tatları oluşturan şeyler.
Şu an için diziyle ya da Kıvanç'ın performansı ile ilgili bir karar vermeye başlamak için kesinlikle çok erken, fakat ilk bölümden itibaren izleyici zaten kaliteli bir dizi ve yeteneğini bir kez daha kanıtlayan bir oyuncu görecektir.
Bu yakışıklı ve yetenekli aktör zor bir işe başlıyor: Romantik prens etiketinden sonra Kıvanç, kariyerinde yeni bir adım atıyor ve oynayacağı karakterde tamamen yeni bir tarza bürünüyor.
Behlül, zaten çok özel karakter özelliklerinin yorumunu gerektiren bir rol;...

"Don Behlul": When "Dirt" Becomes Tatli !

The full article in English:

A Don Juan, a Casanova, a sleazy playboy, a crappy jerk, a rotten b****, a dirty rake, this is what Kivanç Tatlitug is in Ask-i Memnu, and this is what constitutes the new delight that he offers to his audience.

It is certainly still too early to start giving any judgement about the series or Kivanç's performance in it, but from the very first episode, the viewer can already perceive a top quality presence, one through which Kivanç once more confirms his acting talents and his professionalism.

This handsome and gifted actor is indeed raising a new challenge: After the label of a romantic prince charming, Kivanç engages in a new step in his career, and is adopting a completely new style in the character that he comes to play. Behlul, is indeed a role that requires the interpretation of very specific traits, namely moral corruption with a philanderer's cachet. Kivanç seems to be in full grasp of the required "ingredients" as he gracefully fuses into the charater of a womaniser and masterfully develops its relative features. All witty, playful, flirtatious, and frisky, he makes one wait for his appearance and marvel at his genius. The winks, the dirty looks, the blown kisses, the relaxed and easy-going attitude, are all there, confirming an innate talent and hard serious work.

In sum, a "Casanova Tatlitug" might well be very rewarding to Kivanç as it would add a new artistic aspect and mark a new stage in his career. Above all, the amonut of pleasure conveyed by this actor in this role is just one of a kind. Who would indeed be able to resist an irresistibly sweet flirty Kivanç?? Not me anyway, nor any woman who is "normally constituted"!!!

Ask-i Memnu 4.Bolum Resimleri









Ask-i Memnu Haberi

Dizide kıskanç, gerçekte asla

“Aşk-ı Memnu”da rol alan Eda Özerkan Elif karakterini çıkarırken içindeki kıskanç kızı aradığını söylüyor

KANAL D’nin yeni edebiyat uyarlaması dizisi “Aşk-ı Memnu”da “Behlül’ün nişanlısını canlandıran Eda Özerkan “Elif karakterini çıkarırken ben de içimdeki kıskanç insanı aradım. Benim günlük yaşamımda çok yeri olmayan bir duygu, bu dizide Elif karakteriyle ortaya çıktı. Dizide kıskancım ama gerçekte asla böyle bir duyguyla hareket etmem. Yeteri kadar gözlem yapamasam da eskiye dayalı yaşadığım, şahit olduğum olaylardan feyzaldım. Sonuçta hepimizin çevresinde bu tarz insanlar yaşamıştır” diyor.

İnanıyorsam senaryonun gereğini yaparım

“Aşk-ı Memnu” dizisinde “Behlül”ün nişanlısını canlandıran Eda Özerkan, “Rol seçimlerimde önceliğim senaryo. Senaryoya inanıyorsam, gerektirdiği şeyleri de yaparım” diyor

“Pars Kiraz Operasyonu” ve ardından “Girdap” adlı filmle dikkatleri üzerine çeken Eda Özerkan, Kanal D’nin yeni edebiyat uyarlaması dizisi “Aşk-ı Memnu”da rol alıyor. Dizide Kıvanç Tatlıtuğ’un canlandırdığı Behlül karakterinin nişanlısı Elif’i oynayan Özerkan, rolünün içindeki kıskançlık duygusunu ortaya çıkardığını söylüyor. Geçen aylarda Alman ART kanalı için çekilen Türk - Alman ortak yapımı “İstanbul’u Ölesiye Sevmek” adlı filmde rol alan Özerkan, yurtdışında da kariyer yapmayı arzuladığını belirtti.

“Aşk - ı Memnu” dizisine nasıl< dahil oldunuz, teklif geldiğinde ne hissettiniz?
Bir gün arkadaşımla otururken gelen telefon üzerine yapım şirketine görüşmeye gittim. Bir hafta sonra çekimlere başladım oldukça hızlı gelişti. Çok heyecanlandım. Çünkü benim istediğim bir projeydi. Özellikle bir edebiyat eseri olması beni çok heycanlandırdı. 34 sene önce de çok iyi bir iş olmuş.. Şimdiki halinin daha çok kişiye ulaşıp daha da çok sevileceğini düşünüyorum ve bu projede yer aldığım için çok mutluyum

Canlandırdığınız Elif karakterinin kişilik özellikleri neler?
Elif, 25 yaşında, akıllı, güzel, başarılı bir kız modellik yapıyor. Modern bir yaşam tarzı var. Sevgilisi Behlül’ü çok seviyor. Bir o kadar da kıskanıyor. Aslında Elif herkesin çevresindeki insanlardan biri... Hatta Elif’in içinde beslediği duygular hepimizin içinde olan şeyler, kıskançlık duygusu herkeste var. Kimisi bunu çok fazla belli eder, kimisi içinde saklar.

Karakteri çıkarırken neler düşündünüz?
Elif karakterini çıkarırken ben de içimdeki kıskanç insanı aradım. Benim günlük yaşamımda çok yeri olmayan bir duygu, bu dizide Elif karakteriyle ortaya çıktı. Dizide kıskancım ama gerçekte asla böyle bir duyguyla hareket etmem... Aslında çok kısa sürede gelişen bir olaydı, yeteri kadar gözlem yapamasam da eskiye dayalı yaşadığım, şahit olduğum olaylardan feyz aldım. Sonuçta hepimizin çevresinde bu tarz insanlar yaşamıştır.
Böyle ilişkiler mevcuttur. Ben de bugüne kadar yaptığım gözlemlere dayanarak onlardan beslenerek oynuyorum. Bu kadar kısa zamanda yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalısıyorum. “Aşk - ı Memnu”da oynamak heyecan verici... Böyle önemli bir projede olmamın bana çok önemli geri dönüşümleri olacağını da tahmin ediyorum.

Dizide nişanlınızı canlandıran Kıvanç Tatlıtuğ nasıl bir partner?
Kıvanç Tatlıtuğ ile daha önceden tanışıyorum. Sevdiğim arkadaşlarımdan biridir. Sette işini olması gerektiği gibi yapan çok iyi bir oyuncu...



BİRSEN ALTUNTAŞ / MİLLİYET

Ask-i Memnu,Dunyada Mekan

BOĞAZ yalılarının önünde kuyruk var. Yok canım, emlak piyasasına hareket filan gelmedi. Kuyruktakiler, bizim televizyoncular... Mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir. Son dönemde yalıda çekilmeyen yerli dizi kalmadı gibi... Hele Klasik Türk Edebiyatı eserleri dizi olmaya başladıktan sonra aynı yalıda iki. bazen üç dizi birden çekilmeye başlandı. İzleyenler, "Aaa, bu kameriyede geçen hafta filancalar sohbet etmiyor muydu? Bunlar da mı oraya taşındı yoksa?" demeye başladı. Aynı ev, aynı dekor, ama farklı dizi... Birkaç sezondur edebiyat klasiklerinden yaptığı dizi uyarlamalarıyla büyük başarı kazanan Ay Yapım'ın yöneticileri ise gördüğüm kadarıyla sorunu "dahili metotlarla" çözmüşler. Örneğin Ay Yapım'ın İhlamur'daki binası, Yaprak Dökümü'nde Cem'in işyeri olarak kullanılıyor. Aşk-ı Memnu'da ise banka oluveriyor... Bu arada Aşk-ı Memnu'daki Nihal'in halasının çiftlik evi, Sıla dizisinde Sıla'nın evi değil miydi? Her neyse canım, tebdil-i mekanda ferahlık vardır!..

YÜKSEL AYTUĞ

Kitapsiz Edebiyat

Günümüz Türkiye'sinde bu tür diyalogların, edebiyatımızın anıt isimlerinin yapıtları için nasıl geçtiğini de biliyoruz.
- Reşat Nuri Güntekin'i sever misin? Onun romanlarını okudun mu?
- Çok severim. Romanlarını okumadım ama televizyonda sürekli Yaprak Dökümü'nü izliyorum.
- Halit Ziya Uşaklıgil'in edebi kişiliği hakkında ne düşünüyorsun? Romanlarını nasıl buluyorsun?
- Halit Ziya'nın edebi kişiliği hakkında hiçbir düşüncem yok. Ama Aşk-ı Memnu dizisini eskiden de izlemiştim, şimdi yeni çekimini de izliyorum.
Aslında klasik olmuş edebiyat yapıtlarının film veya televizyon dizisi olması, tabii ki kitlesel kültüre katkı sağlar. Sonuçta bunlar popüler kültürün öğelerine de dönüşür.
Ama "Okumak" farklı bir şeydir.
Okumak, akılda kalması gereken bölümleri süzmek ve bütünü yorumlamak gibi beynin çalışmasını gerektiren faaliyeti, bir senariste ve bir yönetmene bırakmak, herhalde çok parlak bir konum değildir.
Neticede "Kültür" sadece görsel bir olgu değildir ki.
Dünkü Zaman'da Selim İleri bu konuya yaklaşımını şöyle seslendirmişti:
- Klasiklerimizin -Aşk-ı Memnu çoktan beri Türk romanının klasiği- doğru dürüst okunmadan televizyonda, sinemada, tiyatroda tuhaf kılıklar edinmesi, saklamak istemiyorum, bana ürkütücü geliyor. Çünkü günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor, geçip gidiyor. Hatta romancılığa sıvanan kişiler bile.

Bihter ve Ferhunde
Sonuç ortada...
Dizi yapılan romanın kahramanları sadece birer konu mankeni olmaktadırlar.
Burada izleyici kitle, oyuncuların kişiliklerine ve davranışlarına takılmaktadır.
Artık "Bihter" değil, o rolü kim üstlendiyse onun özel yaşamı, güzelliği, ilişkileri ve bikinili görüntüsü kitlelerin kültürünü oluşturmaktadır.
Artık Yaprak Dökümü'nün kendisi değil, "Ferhunde"yi canlandıran aktrisin sanal ve gerçek dünyadaki davranışları arasındaki karşılaştırmalar önemli olmaktadır kitlenin sözde kültüründe.
Tabii ki ne sinema sanatını ne de televizyon dizilerine akıtılan bilgiyi ve emeği küçümsüyoruz.
Ama Selim İleri'nin deyişi ile "günümüzün aylak okuryazarı" diye bir gerçek de var toplumsal ve siyasal yaşamımızda.
Dünya tarihini de Türk tarihini de okumadan, bugüne dünden göndermeler yapanlara rastlamıyor musunuz? Siyaset, hukuk, sosyoloji gibi önemli bilim dalları ve bunların kitapları hiç yokmuş gibi, her gün yeniden Amerika'yı keşfeden amatör teorisyenler sizin de canınızı sıkmıyor mu?

Selim İleri ne diyor?
Yeni "Aşk-ı Memnu"yu televizyonda izlerken, Selim İleri'nin şu gözlemlerini hatırlarsınız inşallah:
- Günümüzün kentsoylu dünyası aşkları bir iki günde tüketirken, Bihter'in Behlûl'e cinnetli tutkusu, rahat hayat koşullarındaki seyirciye inandırıcı gelebilir mi, Aşk-ı Memnu on dokuzuncu yüzyılın sonundan bugüne, şimdiki zamanımıza apar topar çağ atlatılırsa? Halit Refiğ, Aşk-ı Memnu'yu hem ev içi dünyası açısından irdeliyordu, hem de, dıştaki, toplumsal-siyasal dünya açısından. Halid Ziya'nın -anılarında belirtmiştir- Abdülhamid sansürü sebebiyle yazmaktan uzak durduğu siyasal ortam, Halit Refiğ dizisinin, yola çıktığı esere sadakatsizlik etmediği bir yeniliğiydi. Çatırdayan bir imparatorluk! Yeni zaman dizilerini gerçekleştirenleri öyle sanıyorum ki pek ilgilendirmiyor, çağ, dönem, toplumsal koşullar.

Eser Halid Ziya'nin mi ?

Eşim dostum handiyse ikiye ayrıldı: Aşk-ı Memnu televizyon dizisinin yenisini beğenenler beğenmeyenler.
Ben, Halit Refiğ imzalı Aşk-ı Memnu için çok yazdım. Bu dizinin bugün de hâlâ aşılamamış olduğunu düşünüyorum. Aradan onca yıl geçti, ilk Aşk-ı Memnu'un birçok sahnesi gözümün önündedir. Ayrıca çetin bir romandan çok başarılı bir senaryo çalışması; keşke yayımlansa ve 'ders' niteliğinde değerlendirilse.

Bugün artık geçmiş zaman diyebileceğimiz, dönemleri kaleme getirmiş eserlerin (romanların, öykülerin, tiyatro oyunlarının) 'şimdi'ye uyarlanmasını garipsemiyorum. Sanat özgürlük alanı, sanatta yapılamayacak şey yok. Fakat yöntemince yapabilirseniz, inandırabilirseniz.

Aşk-ı Memnu hayatın 'kapalı' olduğu bir dönemde, ev içinde geçer. Göksu, Büyükada sahneleri dış dünyaya tek açılımdır. Boğaziçi'ndeki Adnan Bey yalısı, denizle kucak kucağadır ama, bütün trajik durumlar içerde yaşanır. Behlûl'ün Beyoğlu sahneleri romanın öteki kişileriyle organik bağ kurmaz.

Rauf Mutluay, Aşk-ı Memnu için, "İlk defa olarak bir Türk ailesinin iç yüzü verilir bu eserde" diyor. "Yakın akraba içinde bile tehlikeye giren kadın-erkek ilişkileri, özenilen alafranga hayatın eleştirisi olabilir."

Özenilen alafranga hayatın eleştirisi mi, kapalı toplumsal hayatta zorunlu yıkılışlar mı? Galiba açık sözlülükle tartışmak gerekiyor. Yalnız Aşk-ı Memnu ya da Halid Ziya çevresinde değil. On yıl kadar sonra yayımlanmış Handan'ı unutmamak gerekiyor. Yakın akraba aşkları dalga dalga Kerime Nadir'e kadar sürüp gider ve örnekse, Samanyolu'nda doruk olup çıkar.

Günümüzün kentsoylu dünyası aşkları bir iki günde tüketirken, Bihter'in Behlûl'e cinnetli tutkusu, rahat hayat koşullarındaki seyirciye inandırıcı gelebilir mi, Aşk-ı Memnu on dokuzuncu yüzyılın sonundan bugüne, şimdiki zamanımıza apar topar çağ atlatılırsa?

Halit Refiğ, Aşk-ı Memnu'u hem ev içi dünyası açısından irdeliyordu, hem de, dıştaki, toplumsal-siyasal dünya açısından. Halid Ziya'nın -anılarında belirtmiştir- Abdülhamid sansürü sebebiyle yazmaktan uzak durduğu siyasal ortam, Halit Refiğ dizisinin, yola çıktığı esere sadakatsizlik etmediği bir yeniliğiydi. Çatırdayan bir imparatorluk!

Yeni zaman dizilerini gerçekleştirenleri öyle sanıyorum ki pek ilgilendirmiyor, çağ, dönem, toplumsal koşullar.

Aslında, ne romancı Halid Ziya'yı tanıyoruz bugün, ne de usta hikâyeci Halid Ziya'yı. Deneme yazarı Halid Ziya da uzağımızda. Güzelim anılarının da okunduğunu sanmıyorum. Kuru okumalar sonucu kuru okul ödevlerine dönüştürdüğümüz bir Halid Ziya sözkonusu, yazık ki.

Neredeyse 'okunmazlığa' sürüklediğimiz Aşk-ı Memnu romancısını, 1995'te, Zeynep Kerman, Halid Ziya Uşaklıgil'in Romanlarında Batılı Yaşayış Tarzı ile İlgili Unsurlar adlı yoğun, kapsamlı, geniş pers*pektifli çalışmasında son bir defa yaşatmayı göze almıştı. Göze almıştı diyorum; Zeynep Hanım, imkânsızı yapmış, Halid Ziya'nın yitik denebilecek kitaplarına ulaşmıştı.

Eser, Halid Ziya'nın bütün yazı hayatına açılır. O kadar ki, edebiyat tarihlerinde, özgül araştırmalarda bazan anılmış, bazan anılmamış Halid Ziya kitapları da Zeynep Kerman'ın çalışmasında tek tek incelenir.

1913'te yayımlanmış Tarih-i Edebiyat-ı Garbiye: İspanyol Edebiyatı 159 sayfalık bir kitapmış. Zeynep Hanım'ın saptamasıyla: "Türkçe'de bugün bile benzeri olmayan bir kitap." (Son defa herhalde Zeynep Kerman okuyordu...)

Büyüleyici bulduğum "Bir Yazın Tarihi" hikâyesinin yazarı, Lope de Vega'dan, Louis de Gongora, Cervantes'ten, başka klasik İspanyol yazarlarından şaşırtıcı bir bilgi birikimiyle söz açıyormuş. Sonra, ilginç yargılar, sonu engizisyona sürükleniş olan kaygılar, İspanyol edebiyatının "İslâmiyete karşı alınan müdafaacı" tutumdan etkilenişi, dinî havaya bürünüşü ve ardından engizisyon! Hepsi taşbasma bir eserde.

Usta bir romancının kendisini nasıl beslemiş olduğunu yakalıyorsunuz. Yine Zeynep Kerman'ın eserinden Halid Ziya'nın ilk romanı Sefile'nin izini sürmüştüm. 1887'de yayımlanmış Sefile, Aşk-ı Memnu'daki Bihter'in öncülü olabilir mi diye sormak ihtiyacı o günlerden kalma.

Klasiklerimizin -Aşk-ı Memnu çoktan beri Türk romanının klasiği- doğru dürüst okunmadan televizyonda, sinemada, tiyatroda tuhaf kılıklar edinmesi, saklamak istemiyorum, bana ürkütücü geliyor. Çünkü günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor, geçip gidiyor. Hatta romancılığa sıvanan kişiler bile.

Kivanc'a Sert Elestiri

Salih Güney, yıllar önce kendisinin canlandırdığı Aşk-ı Mumnu dizisinin yeni versiyonundaki Behlül karakterini oynayan Kıvanç Tatlıtuğ'u sert sözlerle eleştirdi.



TRT için 30 yıl önce çekilen Aşk-ı Memnu dizisinde “Behlül” karakterini canlandıran Türk Sinemasının usta isimlerinden Salih Güney, şimdi aynı rolü oynayan genç oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ’u yerden yere vurdu.

Usta oyuncu “Evet Kıvanç çok yakışıklı bir çocuk, ama bu yeterli değil. Behlül karakterini daha en başından bitirdi. Bu karakter evet çapkın birisi ama ahlaksız değil. Canlandırırken buna dikkat edilmeli. Kıvanç bence oyunculukta kalıcı olamaz” dedi.

Bugün

Aski Memnu Bitti

BU hafta yayınlanan bölümüyle, bildiğimiz, zevkle okuduğumuz Aşkı Memnu bitti, yerine bir Brezilya dizisi başladı. Bundan sonrasında kitapla tek bağlantı olacak, o da Bihter’le Behlül’ün yasak aşkı... Diziyi öyle sulandırdılar ki, yan öyküler, sonradan eklenenler asıl öykünün önüne geçti. Durmadan genç Behlül’ü süzen, yakında olacakları önceden anlatan, anasının kızı Bihter; parmak arası terlikle dolaşan yalıçapkını Behlül; o güzel köşklerin duvarlarına asılan çok ucuz reprodüksiyon resimler gösteriliyor. Hepsinden önemlisi, son bölümün son sahnesi, tam bir rezalet, gerçek öyküyle ilgisi yok; düğün basan, rezalet çıkartan, diziye eklenmiş bir baba... Aşkı Memnu’yu artık izlemem, izleyeni çok olacaktır, ama ben Halit Ziya’nın eserine gönül vermiştim, oradaki zarif ilişkilere, yavaş yavaş uçuruma giden Bihter’e... Şimdikinin, Yaprak Dökümü’nden farkı yok.

Persembe Birincisi

Perşembe birincisi
Kanal D Perşembe'nin de birincisi oldu.

Kanal D, "Aşk-ı Memnu" ve "Annem" dizileriyle perşembe akşamı tüm programları geride bırakıp yine birinci oldu. Başrollerinde Kıvanç Tatlıtuğ, Beren Saat, Nebahat Çehre ve Selçuk Yöntem'in oynadığı "Aşk-ı Memnu", A/B Sosyo Ekonomik Statü'de yüzde 10.3 reyting ve yüzde 29.6 izlenme payı, Tüm Kişiler'de de yüzde 8.3 reyting ve yüzde 25.7 izlenme payı ile birinci oldu.

Kaynak: Hürriyet Gazetesi/Kelebek

Firdevs'e Benzesem Hanlarım Olurdu


Röportaj: Yüksel ŞENGÜL - Fotoğraflar: Gürkan KURT Nebahat Çehre, Aşk-ı Memnudaki karakteri ile kendisi arasında hiçbir bağ kuramadığını söyledi
Perşembe akşamları Kanal D'de ekrana gelen "Aşk-ı Memnu dizisinin fettan Firdevs’i Nebahat Çehre, üstlendiği bu yeni karakter ile kendisi arasında hiçbir bağ kuramadığını söyledi. Hafta Sonu dergisine konuşan oyuncu, “Firdevs inanılmaz uçlarda yaşıyor. Hayata bakış açısı hep maddiyatla ilgili. Bense her şeye duygusal yaklaşırım. Evliliklerimde, ilişkilerimde hep böyle olmuştur hep” dedi.
- Önce geçmiş olsun diyelim. "Aşk-ı Memnu"nun setinde fena halde üşütmüşsünüz. Hatta zatürreden kıl payı kurtulmuşsunuz.
Evet... Havanın en sıcak olduğu günlerde başladık biz bu diziye. Sıcak makyajıma zarar vermesin diye vantilatörlerin arasında oturuyordum. Bir yandan da spotların önündesin, terliyorsun. Terliyken vantilatör önlerinde olmak beni hasta etti. Direkt göğsüme indi. O arada doktora gidecek zamanım bile olmadı. Sonunda gittim. Doktor zatürreden şüphelendi. Allah’tan çekilen ciğer röntgeni temiz çıktı. Diziler çok eziyetli çekiliyor. Her bölüm bir sinema filmi gibi neredeyse... Bu durum çok yıpratıcı.
- Şu anda sağlığınız ne durumda?
İlaçlarla ayakta durmaya çalışıyorum.
- Firdevs karakterindeki performansınıza mı nazar değdi, yoksa Firdevs’in fettan kişiliğine duyulan tepkinin yansıması mı oldu bu?
Doğrusunu isterseniz, dostlarım beni Firdevs karakterinde izleyince çok şaşırdılar. Karakterimin çok dışında bir rol bu. Zayıf ve naif bir kadınım ben. Firdevs ise inanılmaz uçlarda yaşayan, iddialı, kızlarıyla çatışma halinde... Dünyanın her tarafında bu tür kadınlar vardır.
- Firdevs karakteri dediğiniz gibi sizin gerçek kişiliğinizle hiç bağdaşmıyor. Bu rolü kabul ederken hiç tereddüt etmediniz mi?
Sonuçta senaryo gereği, kızıyla çatışacak kadar genç ve modern bir annenin olması gerekiyordu. Teklif gelince tereddüt ettim, etmedim değil. Bizim seyircimiz, oyuncu ile canlandırdığı karakteri birbiriyle bağdaştırıyor çünkü... Gerçi eskisi gibi değil. Artık oyuncuyla canlandırdığı karakteri tamamen birbirine karıştırmıyorlar.
- Artık Erol Taş’ı linç etmeye kalkan seyirci yok elbette!
Evet, rahmetli Erol Ağabey ne çok hakaretlere uğramıştı. Ailesine bile saldırmışlardı. Çocuklarını okul yolunda çevirip dövmüşlerdi. Filmlerin galalarında kötü adama, kötü kadına seyirci sürekli beddua ederdi. Çok şükür onları aştık artık.
Herkes bu olayın bir sanat olduğunu biliyor şimdi.

- Oyuncu dediğimiz de rolden kaçmamalı, değil mi?
Oyuncunun bu tür rollerden kaçması etik değil. Oyuncuysan, her karakteri canlandırabilmelisin. Rolden kaçılmaz. Ayrıca Nebahat Çehre sürekli masum kadını oynayamaz. Ve Firdevs karakteriyle kamera önüne geçince, çevremden gelen eleştirilerin ışığında konuşmam gerekirse, çok başarılı bulundum. Demek ki uzun yıllar bu karakterle ilgili bilinçaltımda birikimler olmuş, malzemeler oluşmuş.
- Firdevs’in en çok nesi zorluyor Nebahat Çehre’yi?
Hayata bakış açısı hep maddiyatla ilgili Firdevs’in... Ben hiç öyle olamadım. Ben tamamen duygusal bakarım her şeye. Evliliklerimde, ilişkilerimde bu böyle olmuştur hep. Firdevs, yaşadığı pırıltılı hayatı kaybetmemek için elinden geleni yapıyor, entrikalar çeviriyor. Nebahat Çehre öyle davranamaz. Yalılarda da oturur, apartman dairesinde de...
- Nebahat Çehre, eğer Firdevs karakterinde olsaydı neler olurdu, hiç düşündünüz mü?
Bugün inanılmaz bir servete sahip olurdum herhalde. Yalılar, hanlar, arabalar... Ama Firdevs o kadar da kötü biri değil. Firdevs’i de anlamak gerek. O da öyle bir hayatı kaybetmek istemiyor. Hatta açık açık bu yaşantısını kaybederse, hayatına kıyabileceğini bile söylüyor. Tabii Firdevs’in bu noktaya gelişinin nedenleri var. Bu daha sonra ortaya çıkacak.

"Niye kötü kadını oynuyorsun" diye hesap sormaya başladılar
- 1975’te TRT’de yayımlanan Halit Refiğ’in siyah-beyaz "Aşk-ı Memnu" dizisinde Firdevs’i Neriman Köksal oynamıştı, hatırlıyor musunuz?
Ben o "Aşk-ı Memnu"daki Neriman Köksal’ı özellikle izlemedim.
- Neden?
İzlersem etkisi altında kalırım diye endişelendim.
- Eski Firdevs’le yenisi arasında ne gibi farklar var diye sorsam?
Neriman Köksal, hep o tarz karakterleri canlandıran, hoş ve alımlı bir kadındı. Ayrıca o dizi, önceki dönemlerde yaşanıyordu. Bu dizi ise günümüzde geçiyor.
- Nebahat Çehre ne gibi tepkiler alıyor?
Rolümü başarıyla oynadığımı söylüyorlar. Bazıları da “Niye böyle kötü bir kadını oynuyorsun?” diye hesap soruyor.

Gunumuzde Cok Firdevs'ler Var

Günümüzde çok ‘Firdevs’ler var
Hafta Sonu, Aşk-ı Memnu dizisinde fettan Firdevs’i oynayan Nebahat Çehre’yi konuk etti sayfalarına... Çehre, “Firdevs inanılmaz uçlarda yaşıyor, ben ise naif bir insanım” dedi.
Aşk-ı Memnu’ dizisinin setinde fena halde üşüttünüz. Neden oldu ve zatürreden nasıl kıl payı kurtuldunuz?
Havanın en sıcak olduğu günlerde başladık biz bu diziye. Sıcak makyajıma zarar vermesin diye vantilatörlerin arasında oturuyordum. Bir yandan da spotların önündesin, terliyorsun. Terli terli, vantilatör önlerinde olmak beni hasta etti. Direkt göğsüme indi. O arada doktora gidecek zamanım bile olmadı. Sonunda gittim. Doktor, zatürreden şüphelendi. Allah’tan çekilen ciğer röntgeni temiz çıktı. Diziler çok eziyetli çekiliyor. Her bölüm bir sinema filmi gibi neredeyse. Bu durum çok yıpratıcı.

Firdevs karakterindeki performansınıza mı nazar değdi, yoksa Firdevs’in fettan kişiliğine duyulan tepkinin yansıması mı oldu bu?
(Gülüyor) Doğrusunu isterseniz, beni yakından tanıyan dostlarım Firdevs karakterinde izleyince çok şaşırdılar. Karakterimin çok dışında bir rol bu. Zayıf ve naif bir kadınım ben. Firdevs inanılmaz uçlarda yaşayan, iddialı, kızlarıyla çatışma halinde. Dünyanın her tarafında bu tür kadınlar vardır.

Firdevs karakteri dediğiniz gibi sizin gerçek kişiliğinizle hiç bağdaşmıyor. Bu rolü kabul ederken hiç tereddüt geçirmediniz mi?
Kızıyla çatışacak kadar genç ve modern bir annenin olması gerekiyordu. Teklif gelince tereddüt ettim, etmedim değil. Bizim seyircimiz, oyuncuyla, canlandırdığı karakteri birbirlerine bağdaştırabiliyor. Gerçi eskisi gibi değil tabii. Artık oyuncuyla canlandırdığı karakteri birbirlerine karıştırmıyorlar.

Artık Erol Taş’ı linç etmeye kalkan seyirci yok elbette...
(Gülüyor) Evet, rahmetli Erol ağbi ne çok hakaretlere uğramıştı. Ailesine bile saldırmışlardı. Çocuklarını okul yolunda çevirip dövmüşlerdi. Filmlerin galalarında kötü adama, kötü kadına seyirci sürekli beddua ederdi. Çok şükür onları aştık artık. Herkes bu olayın bir sanat olduğunu biliyor şimdi.

Oyuncu dediğimiz de rolden kaçmamalı, değil mi?
Oyuncunun bu tür rollerden kaçması etik değil. Oyuncuysan, her karakteri canlandırabilmelisin. Rolden kaçılmaz. Ayrıca Nebahat Çehre sürekli masum kadını oynayamaz. Ve Firdevs karakteriyle kamera önüne geçince, çevremden gelen eleştirilerin ışığında konuşmam gerekirse, çok başarılı bulundum. Demek ki uzun yıllar bu karakterle ilgili bilinçaltımda birikimler olmuş, malzemeler oluşmuş.

1975’te TRT’de yayımlanan Halit Refiğ’in siyah-beyaz ‘Aşk-ı Memnu’ dizisinde Firdevs’i Neriman Köksal oynamıştı, hatırlıyor musunuz?
Ben özellikle o ‘Aşk-ı Memnu’ndaki Firdevs’i oynayan Neriman Köksal’ı izlemedim. Çünkü izlersem etkisi altında kalırım diye endişelendim.

Eski Firdevs’le yenisi arasında ne gibi farklar var?
Neriman Köksal, hep o karakterleri canlandıran, hoş ve alımlı bir kadındı. O dizi, önceki dönemlerde yaşanıyordu. Bu dizi ise günümüzde geçiyor.

Firdevs’in en çok nesi zorluyor Nebahat Çehre’yi?
Hayata bakış açısı hep maddiyatla ilgili Firdevs’in. Ben hiç öyle olamadım. Ben tamamen duygusal bakarım her şeye. Evliliklerimde, ilişkilerimde bu böyle olmuştur hep. Firdevs, yaşadığı pırıltılı hayatı kaybetmemek için elinden geleni yapıyor, entrikalar çeviriyor. Nebahat Çehre öyle davranamaz.
Yalılarda da oturur, apartman dairesinde de.

Nebahat Çehre, eğer Firdevs karakterinde olsaydı neler olurdu, hiç düşündünüz mü?
Bugün inanılmaz bir servete sahip olurdum herhalde. Yalılar, hanlar, arabalar (gülüyor)... Ama Firdevs o kadar da kötü birisi değil. Firdevs’i de anlamak gerek. O da öyle bir hayatı kaybetmek istemiyor. Hatta açık açık bu yaşantısını kaybederse, hayatına kıyabileceğini bile söylüyor. Tabii Firdevs’in bu noktaya gelişinin nedenleri var. Bu daha sonra ortaya çıkacak.

Kocasını aldattı mı Firdevs?
Ekrana yansıyanlardan çıkan sonuç öyle. Kızı, zaten o gördüklerinden sonra annesinden nefret ediyor. Ama sadece o görünenlere göre bütün bu yargılar. Oysa öyle olmayabilir de. İleriki bölümlerde bu konudaki yargılar da değişebilir.

Günümüzde de Firdevs’ler var mı?
Sayıları çok Firdevs’lerin.

Beren gayet iyi oynuyor

30 yıl önce Halit Refiğ'in yönetmenliğinde çekilen "Aşk-ı Memnu" dizisindeki Bihter rolüyle hafızalara kazınan Müjde Ar, şimdi KANAL D'de ekrana gelen dizide aynı karakteri canlandıran Beren Saat'in kendisiyle kıyaslanmasını eleştirdi.


Ar, "Kıyaslanmak doğru değil. Beren gayet güzel oynuyor. O yanlış bir şey bence. Bir de şöyle bir zorluğu vardır; birisi bir rolü iyi oynadıysa ve orada iyi bir iş çıktıysa üstüne yapışır. Ondan sonra kim ne yaparsa yapsın o ondan daha iyi değil denir" dedi.


Kaynak: Hürriyet / Kelebek

Asla havalara girmem

'Aşk-ı Memnu'da kendini gösteren Kıvanç Tatlıtuğ hayatına dair merak edilenleri cevapladı.



Son dönemin popüler isimlerinden Kıvanç Tatlıtuğ, basketbolcu olma hayalleri kurarken kendini setlerde bulmuş yakışıklı bir oyuncu.... Şu sıralar "Aşk-ı Memnu"da kendini gösteren, üstelik bu dizide alışılmış iyi kalpli salon erkeği kalıplarından sıyrılıp "sinsi Behlül" olarak izleyici karşısına çıkan Tatlıtuğ, hayatına dair merak edilenleri Flylife dergisine anlattı.

- Hikayeniz nasıl başladı?

1983 yılında Adana'da doğdum, ama 1997 senesinde İstanbul'a taşındık. Ortaokulu Yenice Özel Çağ Lisesi'nde okudum. Aklım fikrim basketbolda olduğu için Fiskobirlik, Güney Sanayii, Tarsus Amerikan Kulübü'nde basketbol oynadım. Liseyi ise İstanbul Kalamış Lisesi'nde okudum. Bu arada Beşiktaş takımında basket oynuyordum, ancak sakatlanınca tüm hayallerim suya düştü ve profesyonel basketbol hayatıma son verdim. O dönemlerde yakın çevrem sürekli fiziğime iltifatlarda bulunuyor, model olmam için beni yönlendirmeye çalışıyordu.

- Ta ki annenizin sürprizine kadar!

Evet, öyle oldu. Bir gün annem, Beylikdüzü'ndeki bir marketin camında "Profesyonel mankenlerle çalışır mısınız?" ilanını görünce, benim yanında bulunan bir fotoğrafımı göndermiş. İlan verilen şirketten beni aradıklarında şaşkına döndüm ama teklifi de kabul ettim. İki yıl bir ajansla çalıştıktan sonra 2002 yılında düzenlenen Best Model yarışmasında önce Türkiye, sonra da dünya birincisi oldum.

- Best Model seçildikten sonra bir dönem Fransa'da yaşadınız değil mi?

Evet, Paris'teki Success Ajans'tan gelen teklifle bütün eşyalarımı toplayıp Paris'e yerleştim. Burada mesleğimi 1,5 yıl sürdürdüm. Bu arada hep Türkiye'den dizi teklifleri geliyordu. "Gümüş"teki Mehmet karakterini kendime çok yakın buldum ve oynayabileceğimi düşündüm.

- İyi ki oynamışsınız, çünkü çok başarılı oldunuz. Ayrıca pek çok kadın hayran edindiniz. Kadın deyince aklınıza ne geliyor peki?

Annem. Kadın annemdir yani.

- Seksi kadın deyince aklınıza ne geliyor acaba?

Makyajsız, doğal, kendi güzelliğinin farkında olan, ama bağırmayan, "Ben güzelim" diye ortalarda dolaşmayan, bildiği şeyleri çok fazla göstermeyen, kılığıyla kıyafetiyle, davranışlarıyla "Ben buradayım" diye lamba yakmayan kadınlar...

- Sizinle birlikte olmaya can atacak bir sürü kadın vardır. İsteseniz playboy olurdunuz. Ama siz öyle bir adam değilsiniz. 25 yaşındasınız ve 6 yıldır aynı kadınla birliktesiniz.

Bunda bir acayiplik yok. Ben heteroseksüel bir adamım ve tekeşliliği tercih ediyorum. Hayatımda doldurmak istediğim şeyler yok. Gideyim gece çıkayım, daldan dala atlayayım; böyle dertlerim yok. Herhangi bir şey kanıtlama derdinde de değildim.

- Hiç değişip havalara girdiniz mi?

Havalara girmek benim yapımda yoktur. Zaten hayatımda pek bir şey değişmedi. Eskiden yakın çevrem tarafından tanınıyordum, şimdi bu sayı biraz daha fazlalaştı, hepsu bu.

- Nerelerde eğleniyorsunuz? İçki içmeyi, dans etmeyi sever misiniz?

Seviyorum tabii. Ama yani magazin basınının zulaya yattığı mekanlar belli. E oraya gidiyorsan, haber olmak istiyorsundur. Ben istemiyorum. Daha mütevazı yerlere gidip, basınsız vakit geçirmeyi seviyorum. Beyoğlu'nda bir sürü bar var böyle...

- Dizilerde hep çok büyük aşklar yaşıyorsunuz. Peki ya gerçek yaşam? Tenler birbirine değmeden de aşk yaşanır mı?

Önemli olan dokunmadan da aşkı yaşamak ve büyütmek. Bence tensel dokunma olmadan aşk yaşanır. Ama günümüzde böyle aşklar çok nadir yaşanır.

- Ailenizle beaber mi yaşıyorsunuz?

Evet. Aslında evimiz sekiz bloklu bir site içinde. Benim evim 6'ncı blokta, ailemin evi 8'inci blokta. Her sabah annem gelip kahvaltımı hazırlıyor ya da ben onlara gidiyorum. Birbirimize 20 adımlık mesafedeyiz. Ailem beni çok iyi motive ediyor. Aile kavramı çok önemli benim için.

- Nerede oturuyorsunuz?

Kartal'da.

- Neden Etiler değil de Kartal?

Oralar çok hareketli ve gece yaşantısı, trafiği olan yerler. Benim için sessizlik önemli. Şehir içinde kendimi huzurlu hissetmiyorum. Yoğun çalıştığım için boş zamanlarımı evimde dinlenerek geçirmek istiyorum. Kartal'da oturduğum ev çok sakin, huzurlu ve sessiz. Şehir dışında olmaktan mutluyum.



Yeri geldiğinde ben de çılgın biri olabilirim

- Kendinizi üç kelimeyle anlatsanız...

Sakin, ağır, kontrollü... Ama yeri geldiğinde çılgın olabilirim.

- Çılgınlık adına ne yaparsınız peki?

Şu an bilemiyorum ama yaparım yani. Nasıl mutlu olduğum önemlidir.

- Nasıl mutlu oluyorsunuz?

At binerek. Bir de sessiz sakin yerler beni mutlu ediyor. Ama önceden böyle değildim. Daha aktif ve sosyaldim. Şimdi 25 yaşındaki biri gibi davranıyorum.


Kyanak: Hürriyet / Kelebek

24 Eylül 2008 Çarşamba

Gecen Haftanin TOP 5'i

Geçen haftanın top 5'i
Cuma günü Didem Erol röportajından yer kalmayınca 'Haftanın Top5'i' giremedi. Siz okurlardan e-mailler geldi "Nerede haftanın 5'i?" diye. İşte burada!

1.Aşk-ı Memnu dizisi ve dizinin Bihter'i Beren Saat. Sezonun favori dizisi budur!
2.Haşmet Babaoğlu'nun SABAH'a gelişi ve her sabah keyifle okunan yazıları.
3.Deniz Seki'nin 'Sahici' albümünden 'Gurur'u tekrar tekrar dinlemek,sonra kızları toplayıp hep beraber bir daha dinlemek. Biz bu şarkıya bayıldık!
4.Paşabahçe'deki 'Kiss You Kiss Me' porselen kupalar. Çok şirinler.Yeni kupamda kahve içmek bir başka güzel geliyor bana.
5.Mick Davis'in yönettiği Andy Garcia'nın oynadığı 2004 yapımı film 'Modigliani'yi DVD'de izlemek. Bir haftadaüç kere izledim, hayatımın filmlerinden biri oldu. Size de tavsiye ederim.
AYŞE ÖZYILMAZEL

Beren Gayet iyi Oynuyor

30 yıl önce Halit Refiğ'in yönetmenliğinde çekilen "Aşk-ı Memnu" dizisindeki Bihter rolüyle hafızalara kazınan Müjde Ar, şimdi KANAL D'de ekrana gelen dizide aynı karakteri canlandıran Beren Saat'in kendisiyle kıyaslanmasını eleştirdi.


Ar, "Kıyaslanmak doğru değil. Beren gayet güzel oynuyor. O yanlış bir şey bence. Bir de şöyle bir zorluğu vardır; birisi bir rolü iyi oynadıysa ve orada iyi bir iş çıktıysa üstüne yapışır. Ondan sonra kim ne yaparsa yapsın o ondan daha iyi değil denir" dedi.


Kaynak: Hürriyet / Kelebek

Ask-i Memnu 4.Bolum Afisi

Ask-i Memnu 4.Bolum Resimleri








Ask-i Memnu 4.Bolum Ozeti


Aşk-ı Memnu 4.Bölüm Özeti
Behlül, Bihter ile Firdevs’in çekişmesini fark ediyor…

Kanal D’nin başrollerinde Kıvanç Tatlıtuğ, Beren Saat, Nebahat Çehre ve Selçuk Yöntem’in oynadıkları, Halit Ziya Uşaklıgil’in ölümsüz eserinden uyarlanan reyting rekortmeni dizisi “Aşk-ı Memnu”da bu akşam; Bihter, Adnan ve ailesi hep birlikte çiftliğe gidiyor. Firdevs’te bu gezintiye bir manevra ile kendini davet ettiriyor. Ve Behlül, Firdevs ile kızı Bihter arasındaki çekişmenin farkına varıyor. Nihal, babasının yalnız olduğunu düşünerek sürpriz yapmak için eve geldiğinde, Adnan Bey’i Bihter’le baş başa görünce, babasının kendisine yalan söylediğini düşünerek yıkılır.Adnan, Nihal’in tekrar güvenini kazanmak için güzel bir sürpriz hazırlar. Nihal, babasının büyük jesti karşısında mahcup olur ve babasını mutlu etmek için Bihter’e daha yakın olmaya karar verir.Aile, çiftlikte kalan Bülent’i almaya hep birlikte gitmeye karar verir. Bihter de ilk kez Adnan Bey’in ablası Arsen ile tanışacaktır. Firdevs de bir manevrayla kendini davet ettirir. Çiftlikte yaşananlar, Adnan’ın sevincine gölge düşürür.Firdevs Hanım, Bihter için bu evliliğin kolay olmayacağını görerek içten içe sevinmektedir. Bihter, annesini haklı çıkarmamak için evlilik tarihini daha da öne alır. Behlül, Firdevs Hanım ile Bihter arasındaki çekişmenin farkına varır.İstanbul sosyetesi yılın düğünü sayılacak bu önemli olayı sabırsızlıkla beklemektedir. Nihal de Bülent de babalarının düğünü için heyecanlıdır. Firdevs Hanım için bu düğün yine bir gövde gösterisi olacaktır. Ama Adnan ve Bihter her türlü gösterişten uzak, sade ve şık bir düğünde ısrarlıdır. Düğün günü, yılın düğünü, yılın skandalına dönüşür.

Asla havalara girmem

Aşk-ı Memnu'da kendini gösteren Kıvanç Tatlıtuğ hayatına dair merak edilenleri cevapladı.


Son dönemin popüler isimlerinden Kıvanç Tatlıtuğ, basketbolcu olma hayalleri kurarken kendini setlerde bulmuş yakışıklı bir oyuncu.... Şu sıralar "Aşk-ı Memnu"da kendini gösteren, üstelik bu dizide alışılmış iyi kalpli salon erkeği kalıplarından sıyrılıp "sinsi Behlül" olarak izleyici karşısına çıkan Tatlıtuğ, hayatına dair merak edilenleri Flylife dergisine anlattı.

- Hikayeniz nasıl başladı?

1983 yılında Adana'da doğdum, ama 1997 senesinde İstanbul'a taşındık. Ortaokulu Yenice Özel Çağ Lisesi'nde okudum. Aklım fikrim basketbolda olduğu için Fiskobirlik, Güney Sanayii, Tarsus Amerikan Kulübü'nde basketbol oynadım. Liseyi ise İstanbul Kalamış Lisesi'nde okudum. Bu arada Beşiktaş takımında basket oynuyordum, ancak sakatlanınca tüm hayallerim suya düştü ve profesyonel basketbol hayatıma son verdim. O dönemlerde yakın çevrem sürekli fiziğime iltifatlarda bulunuyor, model olmam için beni yönlendirmeye çalışıyordu.

- Ta ki annenizin sürprizine kadar!

Evet, öyle oldu. Bir gün annem, Beylikdüzü'ndeki bir marketin camında "Profesyonel mankenlerle çalışır mısınız?" ilanını görünce, benim yanında bulunan bir fotoğrafımı göndermiş. İlan verilen şirketten beni aradıklarında şaşkına döndüm ama teklifi de kabul ettim. İki yıl bir ajansla çalıştıktan sonra 2002 yılında düzenlenen Best Model yarışmasında önce Türkiye, sonra da dünya birincisi oldum.

- Best Model seçildikten sonra bir dönem Fransa'da yaşadınız değil mi?

Evet, Paris'teki Success Ajans'tan gelen teklifle bütün eşyalarımı toplayıp Paris'e yerleştim. Burada mesleğimi 1,5 yıl sürdürdüm. Bu arada hep Türkiye'den dizi teklifleri geliyordu. "Gümüş"teki Mehmet karakterini kendime çok yakın buldum ve oynayabileceğimi düşündüm.

- İyi ki oynamışsınız, çünkü çok başarılı oldunuz. Ayrıca pek çok kadın hayran edindiniz. Kadın deyince aklınıza ne geliyor peki?

Annem. Kadın annemdir yani.

- Seksi kadın deyince aklınıza ne geliyor acaba?

Makyajsız, doğal, kendi güzelliğinin farkında olan, ama bağırmayan, "Ben güzelim" diye ortalarda dolaşmayan, bildiği şeyleri çok fazla göstermeyen, kılığıyla kıyafetiyle, davranışlarıyla "Ben buradayım" diye lamba yakmayan kadınlar...

- Sizinle birlikte olmaya can atacak bir sürü kadın vardır. İsteseniz playboy olurdunuz. Ama siz öyle bir adam değilsiniz. 25 yaşındasınız ve 6 yıldır aynı kadınla birliktesiniz.

Bunda bir acayiplik yok. Ben heteroseksüel bir adamım ve tekeşliliği tercih ediyorum. Hayatımda doldurmak istediğim şeyler yok. Gideyim gece çıkayım, daldan dala atlayayım; böyle dertlerim yok. Herhangi bir şey kanıtlama derdinde de değildim.

- Hiç değişip havalara girdiniz mi?

Havalara girmek benim yapımda yoktur. Zaten hayatımda pek bir şey değişmedi. Eskiden yakın çevrem tarafından tanınıyordum, şimdi bu sayı biraz daha fazlalaştı, hepsu bu.

- Nerelerde eğleniyorsunuz? İçki içmeyi, dans etmeyi sever misiniz?

Seviyorum tabii. Ama yani magazin basınının zulaya yattığı mekanlar belli. E oraya gidiyorsan, haber olmak istiyorsundur. Ben istemiyorum. Daha mütevazı yerlere gidip, basınsız vakit geçirmeyi seviyorum. Beyoğlu'nda bir sürü bar var böyle...

- Dizilerde hep çok büyük aşklar yaşıyorsunuz. Peki ya gerçek yaşam? Tenler birbirine değmeden de aşk yaşanır mı?


Önemli olan dokunmadan da aşkı yaşamak ve büyütmek. Bence tensel dokunma olmadan aşk yaşanır. Ama günümüzde böyle aşklar çok nadir yaşanır.

- Ailenizle beaber mi yaşıyorsunuz?

Evet. Aslında evimiz sekiz bloklu bir site içinde. Benim evim 6'ncı blokta, ailemin evi 8'inci blokta. Her sabah annem gelip kahvaltımı hazırlıyor ya da ben onlara gidiyorum. Birbirimize 20 adımlık mesafedeyiz. Ailem beni çok iyi motive ediyor. Aile kavramı çok önemli benim için.

- Nerede oturuyorsunuz?

Kartal'da.

- Neden Etiler değil de Kartal?

Oralar çok hareketli ve gece yaşantısı, trafiği olan yerler. Benim için sessizlik önemli. Şehir içinde kendimi huzurlu hissetmiyorum. Yoğun çalıştığım için boş zamanlarımı evimde dinlenerek geçirmek istiyorum. Kartal'da oturduğum ev çok sakin, huzurlu ve sessiz. Şehir dışında olmaktan mutluyum.

Yeri geldiğinde ben de çılgın biri olabilirim

- Kendinizi üç kelimeyle anlatsanız...

Sakin, ağır, kontrollü... Ama yeri geldiğinde çılgın olabilirim.

- Çılgınlık adına ne yaparsınız peki?

Şu an bilemiyorum ama yaparım yani. Nasıl mutlu olduğum önemlidir.

- Nasıl mutlu oluyorsunuz?

At binerek. Bir de sessiz sakin yerler beni mutlu ediyor. Ama önceden böyle değildim. Daha aktif ve sosyaldim. Şimdi 25 yaşındaki biri gibi davranıyorum.