Google

4 Ekim 2008 Cumartesi

Ask-i Memnuda Oyunculuk Gosterisi

TRT’de yayınlandığı dönemde büyük ses getiren, Halit Ziya Uşaklıgil’in aynı adı taşıyan romanından uyarlanan “Aşk-ı Memnu”, 33 yıl sonra yeniden TV ekranlarına geldi. Kanal D’de yayınlanan Ay Yapım yapımı dizinin yönetmenliğini Hilal Saral Ünalan üstlenmiş. Senaristler ise Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu... 33 yıl sonra günümüze uyarlanmış haliyle yeniden ekranlara gelen dizide başrolleri Firdevs’te (Neriman Köksal’ın yerine) Nebahat Çehre, Bihter’de (Müjde Ar’ın yerine) Beren Saat, Behlül’de (Salih Güney’in yerine Kıvanç Tatlıtuğ), Adnan’da (Şükran Güngör’ün yerine) Selçuk Yöntem, Nihal’de (Itır Esen’in yerine) Hazal Kaya oynuyorlar. Diğer karakterlerden Deniz’i Zerrin Tekindor, Süleyman’ı Rana Cabbar, Ahsen’i Gülsen Tuncer, Şayeste’yi Fatma Karanfil canlandırıyor.

“Aşk-Memnu”, Halit Ziya Uşaklıgil’in realist-natüralist bir romanı. Edebiyat üstatlarının dediği gibi, edebiyatımızın ilk sağlam romanı. Bilenler bilmeyenlere anlatsın demeden; keyifsiz, temposuz, ağır aksak dizinin bundan sonraki bölümlerini izleyeceklerin keyfini kaçıracağımı düşünmeden, romanın konusunu bilmeyenlere özetleyivereyim.

Firdevs hanım’ın Peyker ve Bihter adında iki kızı vardır. Büyük olan kızı Peyker, Nihat adlı zengin bir ailenin oğluyla, oğlanın ailesinin rızası hilafına evlenir. Adnan Bey, Firdevs Hanım’ın kızı Bihter’le evlenmek ister. Adnan Bey, iki çocuk sahibi olgun bir adamdır. Firdevs Hanım, Adnan Bey’e (özelinde maddiyat yatan) gizli ilgi duymaktadır. Fakat yine de kızını Adnan Bey’e verir. Bihter ve Adnan Bey’in evlilikleri önceleri gayet düzgün gider. Adnan Bey, kızı Nihal’ı amcasının oğlu Behlül ile evlendirmek ister. Nihal buna için için sevinir. Fakat çapkın bir genç olan Behlül, Firdevs Hanım’ın kızı Peyker’i sevmektedir. Bir gün piknikte Peyker’in ensesinden öper. Daldan dala konan (arsız) Behlül, amcasının karısı Bihter’e de ilgi duymaktadır. Ve bir gün, Behlül Bihter’in odasına girer, onu sevdiğini söyler. Bihter ise onu piknikte Peyker’i öperken enselemiştir. Bu nedenle genç adama fazla inanmaz. Fakat bir süre sonra Behlül’ün yalanlarına aldanır ve onunla birlikte olur. Artık her gece birliktedirler.

Derken Nihal, üvey annesi Bihter’in bu gizli sevdasını öğrenir ve üzüntüsünden yataklara düşer. Bihter’den nefret etmektedir. Sevdiği, dostluk ettiği hizmetçiler ve uşaklar da Bihter’in yüzünden evden ayrılmaktadırlar. Son olarak Nihal’e annelik yapan mürebbiyesi Meille De Courton (dizideki adı Deniz olmuş) da gönderilir. Nihal’ın artık kimsesi kalmamıştır. Babasını eskiden çok sevmesine karşın, şimdi ona karşı nefret duymaktadır. Firdevs Hanım ise… Neyse! Özeti burada keseyim. Dileyen alır eline kitabı okur ya da diziyi izleyerek ham hum şaralop yapar…

“Aşk-ı Memnu” Türk televizyon tarihinin ilk yerli dizisidir, Halit Refiğ’i burada saygıyla anmak isterim. Ama yeni yapımcıya, Osmanlı’daki batılılaşma hareketlerini olabildiğince gerçekçi bir biçimde yansıtan romanın TV dizisi haline getirilmesi tamam da, günümüze uyarlanması ne derece akılcı bir çalışmadır sorabilirim. Haftalık olarak, normal film uzunluğunda çekim yapılarak bir yönetmen ne derece başarıya ulaşabilir tartışabilirim. Hilal Saral Ünalan’ın, Hazal Kaya’ya Nihal karakterinin hiç de Elektra kompleksli bir tip olmadığını anlatmamış olmasını eleştirebilirim. Beren Saat’i Müjde Ar ile karşılaştırmayı asla aklımdan geçirmem, ama Bihter’i neden daha şuh, daha “fettan”; tenselliği, şehveti, ihtirası simgeleyen karakter olarak oynatmadığını merak edebilirim. Tiyatrodan gelme usta oyuncu Rana Cabbar’ın Süleyman karakterine taktığı ebleh konuşma biçemini neden yeğlediğini öğrenmek için kıvrım kıvrım kıvranabilirim. Günümüzdeki Reina, Sortie ya da benzer lokallerin vazgeçilmez zamparası Behlül’de Kıvanç Tatlıtuğ’a, diyelim ki Hilal Saral Ünalan zamansızlığı içinde zaman ayıramıyor, o donukluğunu üzerinden atması için yapımcı efendi ya da hanımefendi neden bir oyuncu koçu tutmaz diye efkârlanabilirim. Özgün metindeki olaylar belirli ve düzgün bir sıra izlediği için okurda bir heyecan uyandırıyorsa ve kitaba bir sürükleyicilik kazandırıyorsa, Hilal Saral Ünalan da bu yolu acaba neden denememiş diye içlenebilirim. Çekimlerdeki çevrinme hataları bir yana, kişilerin ruhsal ve psikolojik betimlemelerine hiç mi hiç değer vermeyerek hata ettiğini Hilal Saral Ünalan’ın yüzüne karşı da söylenebilirim. Mimikleriyle, vücut diliyle oynamasını mükemmel beceren ve bilen Zerrin Tekindor’u kimi sekanslarda ağaç gibi köşeye dikmesine sinirlenebilirim. Tiyatronun ustalarından Gülsen Tuncer’i, neden Şayeste karakterine değil de Ahsen karakterine uygun görmüş diye dövüne dövüne ağlayabilirim.

Firdevs Hanım ve kızları Bihter ile Peyker, Tanzimat sonrasında ortaya çıkan köksüz alafranga ailelerin tipik bir örneği ve “Melih Bey Takımı”nın maddi gücünü yitirmiş, ahlaki düşkünlükleriyle ünlenmiş üyelerinin simgeleri. Karşıtlığın diğer ucundaysa “köklü” ve “kalıcı” bir aile olan “Adnan Bey Ailesi” var. Adnan Bey, geleneksel ahlaki değerleri batılı bir yaşam biçiminde sürdüren üst sınıf Osmanlı ailesinin örneğini oluşturmakta. Diğer taraftan, Melih Bey ve Adnan Bey yalıları arasındaki fark, sadece köksüzlük/köklülük ve değişkenlik/kalıcılık ikilikleri biçiminde değil, romanda estetik düzeyde de ortaya çıkıyor. Dizinin sanat yönetmeninin (her kimse) bu farklılığı göz ardı etmesiyse müthiş bir aymazlık örneği değilse, acaba sizce nedir?

Hilal Saral Ünalan ile sadece bir noktada hemfikirim: Selçuk Yöntem’in Adnan tiplemesinde… Işıklar içinde yatsın Şükran Güngör ile Selçuk Yöntem’i karşılaştırmak ne haddime! Ama sanatçı, elbette 33 yıl sonrasının olanakları, dolanakları, salakları ve solakları arasından sıyrılıp öncekini ve kendisini aşacaktır. Selçuk Yöntem öncesini ve kendisini aşmıştır. Tıpkı Zerrin Tekindor, tıpkı Gülsen Tuncer, tıpkı enayi konuşma biçemine rağmen Rana Cabbar gibi…

Şimdi yazının gerisini okumadan: “Sana ne! Sen tiyatro eleştirmenisin. Bu değerlendirmeyi yapmaya senin hakkın var mı” diye sual edecek olursanız, ben de sizi; “Eğer Nebahat Çehre alıştığı/alıştırıldığı çizgi içinde ve de kendi kısırdöngüsünde hâlâ 33 yıl öncesinin Neriman Köksal’ının Firdevs’ini oynuyorsa, benim her bir şeyi söylemeye hakkım vardır” diye yanıtlarım. Firdevs Hanım’ın kızının kocasına, Bihter’in kocasının yeğeni Behlül’e, Beşir’in hanımı Nihal’e, Nihal’in farkında bile olmadan babasına, babanın yaşına başına bakmadan tensel hazza, Behlül’ün Bihter’e, yani karakterlerin hep yasaklara âşık olduğu bir öyküde, yasağın ve şiddetle istemenin, kıskançlığın her an patlayabileceğine dair son izlediğim bölüme kadar herhangi bir emare bulamadımsa açarım ağzımı, söylenirim.

Söylediklerime ekleyeceğim bir diğer husus, Selçuk Yöntem’in boş alanda oyunculuk gösterisi yaparcasına çizdiği Adnan karakteri. Selçuk Yöntem, bu sıkıcı ve eften püften, hatta gereksiz diziyi ayakta tutan “yegâne” ögedir. Yöntem’in “Aşk-ı Memnu”da psikolojik yansılamaya dayadığı oyunculuğu, oyunculuğunu kurduğu coşku retoriği, Adnan Bey’in okunabilir duyguları, o duyguların temsil edilme uzlaşımları dizi dizi televizyon dizilerinin değersiz incilerine oyunculuk dersi niteliğindedir.

Televizyonlardaki mısır püskülü dizilerden biri olarak “izleyicilerinin gönlünde taht kurduğu” söylenilen “Aşk-ı Memnu”, sadece Selçuk Yöntem için izlenmelidir.

Kaynak : Evrensel Gazetesi ( Üstün Akmen )

0 yorum: