Google

15 Kasım 2008 Cumartesi

Bihter Olecek mi ?

Dizilerin artık böyle bir işlevi var: Kitap satışlarını artırmak. ‘Hatırla Sevgili’nin ilgili bölümlerinden sonra, Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakkında yazılmış kitapların satışlarının patladığına dair haberler çıkmıştı, hatırlayacaksınız.
Erdal Öz’ün ‘Gülünün Solduğu Akşam’, Nihat Behram’ın ‘Darağacında
Üç Fidan’, Oral Çalışlar’ın ‘Denizler İdama Giderken’, Turhan Feyzioğlu’nun ‘Bizim Deniz’
adlı kitapları, daha önce haftada 2-3 talep alırken birden 20’şer 30’ar satar olmuştu. Diziyi seyreden kitapçıya koşuyordu.
Geçenlerde Halid Ziya Uşaklıgil’in ‘Aşk-ı Memnu’sunu başköşede görünce, tamam dedim,
yeni bestseller belli oldu. Dün Taraf haberini yapıp “Aşk-ı Memnu’nun sezon finali tüm kitapçılarda” diye başlık atmış.
Sırf o değil, ‘Yaprak Dökümü’, ‘Dudaktan Kalbe’ gibi televizyon dizilerine uyarlanan başka edebiyat klasiklerine de ilgi artmış. Hem yayınevleri memnunmuş hem de ne olacağını görmek için gelecek haftayı beklemekten kurtulan dizi fanları.
Bir yandan iyi bir şey tabii, böyle böyle bir iki bir iki, birike birike, bir aşinalık olur, ‘Mai ve Siyah’ da ‘Aşk-ı Memnu’cunun muymuş, e bi bakiiim’ olur... ‘Şıpsevdi’ öbürünün müydü, haa ‘Gulyabani’cinin di mi, e on da bakiiim madem’ olur...
Ama Deniz Gezmiş adını ilk ‘Hatırla Sevgili’de duyup meraklanandan uzun vadede bir devamlılık talep edemeyeceğimiz gibi, Halid Ziya Uşaklıgil adını ilk Kıvanç Tatlıtuğ vesilesiyle işitenle ilgili beklentiyi de gerçekçi bir hizada tutmak lazım.
Merak de ediyorum: Hazır lopa alışık dizici, gelecek sezon bölümlerini merak ettiği falanca dizinin DVD’sini getirtir gibi, gerçekten de sonunu okumak için alır mı bu klasikleri? Okuduğu şeyden haz duyar mı? İçindeki binlerce tedavülden kalmış kelimenin şimdiki karşılığının parantez içinde yazıldığı (dolayısıyla biraz ortaokul edebiyat dersi okuma ödeviymiş bunaltısı yaratmadığı da söylenemeyecek olan) bu romanlar yerine, aslında senaryoyu ele geçirmeyi tercih eder mi? ‘Aşk-ı Memnu’nun bugüne uyarlanmışlığının konforundan çıkıp da 19. yüzyılın bilinmezliğine gider mi mesela?
Ahmet Hamdi Tanpınar, bu romanın “bovarysme ve esthetisme’de mahpus” olduğunu söylemiş, Berna Moran da Bihter’in, sebepleri değişik de olsa, sonunun benzerliği itibarıyla ‘Madam Bovary’ ve ‘Anna Karenina’ ile benzeştiğinin üstünde durmuş, öyle yazıyor Özgür Yayınları tarafından basılan ‘Aşk-ı Memnu’nuyu yayına hazırlayan Muharrem Kaya, önsözde. Bihter, büyük ölçüde Madam Bovary imiş. Bihter’i bu kötü sona hazırlayan, biraz da, örnek alınan bu romanlarmış. Peki ‘Madam Bovary’yle ‘Anna Karenina’yı da okur mu dizi izleyicisi hızını alamayıp?
Yoksa şöyle rastgele dolaşıp Halid Ziya Uşaklıgil’in ‘Aşk-ı Memnu’sunda, aaa
bu bizim diziye hiç benzemiyor ki diye hayal kırıklığına mı uğrar:
“Firdevs Hanım’ın türlü yüzüklerle donatılmış hâlâ beyaz, hâlâ tombul eli Behlül’ün elinin üstünde unutuluyordu.” Beyaz ve tombul bir dönemin güzellik anlayışı tabii ama 56 kilo ve solaryum cilalı Nebahat Çehre’yi de, günümüz entrika, yalan dolan, hesap kitap ilişkilerinin merkezindeki herhangi bir kadını da en son tarifleyecek iki kelime herhalde.
“Adnan Bey, Beşir’e sordu:
-Nihal’le Matmazel nerede Beşir? Haydi şunları bul, yemek yiyeceğiz...
İhtiyar mürebbiye ile çocuk onlardan kaçmak için yürümüşler, içeri suya doğru gitmişlerdi. (...) Artık Nihal bir seneden beri saklamak için biçare (çaresiz) kalbine iktidarının fevkinde (gücünün üstünde) tahmil ettiği metanete (yüklediği dayanıklılığa) lüzum görmüyordu. Bu sabah başlayan feverandan (köpürmeden) sonra perişan bir ifade ile, şimdi babasından bahsederken bir saniye zarfında Bihter’e intikal eden (geçen) bir lisanla ihtiyar kıza kalbinin bütün mahrem dertlerini, bir seneden beri ruhunun yetim matemlerini döktü.”
Zerrin Tekindor’un canlandırdığı Matmazel olsa olsa 40’larının başındadır, dahası
ihtiyarlık tedavülden kalkan bir durum, 70 artık yeni orta yaş filan, biliyorsunuz...
Yazının burasına kadar gelmiş kitaptan habersiz dizi seyircisi varsa, onu ödüllendirelim. Önsözden tüyoyla:
“Romandaki şahıslar arasındaki çatışmalar, olay örgüsü içinde özellikle üç noktada düğümlenmektedir. Birincisini Bihter’in annesine benzememe mücadelesinde başarıya ulaşıp ulaşamayacağı; ikincisini Bihter’le Behlül’ün ilişkilerinin nasıl sonuçlanacağı; üçüncüsünü ise Nihal’le Behlül’ün evlenip evlenemeyecekleri oluşturur. Bu düğümler de Bihter’in annesi gibi anılmaktansa ölmeyi tercih etmesi, bu anlamda ona benzememesi, Nihal’le Behlül’ün evlenememesi ve Behlül’ün kaçması ile çözülür.”

0 yorum: