Google

4 Ekim 2008 Cumartesi

Ask-i Memnu Burjuvasi

Burjuvazimizin dizilerde canlandırılması da apayrı bir neşe kaynağı oluyor, söylemedi demeyin.



Bilhassa diyalogları!



Mesela, Aşk-ı Memnu’daki Firdevs Hanım’ın büyük kızı Peyker’in kayınpederi Hilmi Bey’in, Bihter’in düğününü basıp, “Nikâh kıyıldı mı Adnan Bey? Yazık yazık, geç kaldım demek. (Bihter’in annesini işaret ederek.) Bu kadın beni söğüşledi, şimdi de sizi söğüşleyecek!” demesi, ilginç bir burjuva yorumuydu doğrusu.



Muhteşem malikânelerde, yalılarda oturuyorlar, kentin en muazzam ofislerinin bulunduğu dev holding binaları onların, Amerikalarda İngilterelerde çocuk okutmalar, ihtisas yaptırmalar filan gırla gider –ve bilhassa şarttır- bunlarda; ama gelinlerinin annesinden söğüşçü kadın diye bahsederler, he mi?



Her şeyimiz gibi burjuvazimiz de nevi şahsına münhasır demek!



Olsun, biz yine de severiz onları, besler büyütür, kısa zamanda büyük burjuva yaparız evelallah!



Hilmi Bey düğünü bastı ama geç kaldı tabii, nikâh çoktan kıyılmıştı. Arkası haftaya.



Aslında düğünün hali de içler acısıydı ya. Bizim mahallenin muhtarının, evinin bahçesinde everdiği kızının düğünü bile daha ihtişamlıydı doğrusu.



Prodüksiyonun fazla bir bütçesi yok herhalde, eh normaldir, o yalılara para mı dayanır, ne kira ödeniyordur kimbilir, Bihter ve Adnan Bey’e de sıkı sıkı tembih etmişler zahir; gösterişten uzak, sade ve şık bir düğün istiyor gibi yapın, aman fazla masraflı olmasın demişler herhalde ki, koskoca Adnan Ziyagil’in muhteşem yalısının bahçesinde yapılan düğün, üç-beş derme çatma figürasyon, birkaç fiyonklu masayla pek garibandı doğrusu. (Davetlerde masa giydirmeyin artık kardeşler, bünyeme fena halde dokunuyor, masaları böyle kılıktan çıkartıp, özenmiş kasaba güzellerine döndürmek de neyin nesidir; masa masalığını, sandalye de sandalyeliğini bilecek ki, biz de neye ve nereye oturacağımızı bilelim!)



Peki ama madem her türlü gösterişten uzak, sade ve şık bir düğün isteniyordu, o zaman neden düğünden bir gün önce, yalının bahçesinde, organizasyon şirketiyle enine boyuna toplantılar yapıldı; nikâh masası şu köşede mi olsun, yok yok bu köşe daha uygun, davetlileri şöyle mi yerleştirsek, böyle mi, mönüde son tashihler filan... biz de inceliklerle bezenmiş, sadeliğin estetiğiyle bizi sarsacak bir düğün sahnesi bekliyorduk.



Ama ne gezer! Besbelli organizasyon şirketi de en ucuzundandı. Anlaşılan o ki, Aşk-ı Memnu’nun burjuvaları, pek kaba saba konuştukları yetmiyormuş gibi, zevkten de hayli yoksunlar.



Tabii aslını seyretmiş olanlar için bu hususlar ciddi bir hayal kırıklığı yaratıyor.



Zira Halit Refiğ’in yönettiği ilk Aşk-ı Memnu uyarlamasında; mekânından dekoruna, kostümünden aksesuarına, vücut dilinden sınıfsal ve dönemsel diyaloglarına kadar, sosyo-kültürel ve psikolojik işlemeler, dönemin betimlenen kültürüne, yaşam tarzının gerçekliğine birebir uyuyordu. Gerekli özen, hem zanaat, hem de sanat olarak gösterilmişti, Halit Refiğ’in Aşk-ı Memnu’sunda.



Bu işi yapan birinin seyircide uyandıracağı ilk inandırıcılık, dizide sunulan hayatın, içinde yer aldığı ortamın ve karakterlerin gerçekliklerine birebir uymasıdır.



Bu olmazsa olmazdır; yani o sırada toplumda yaşanan ve bilinen sınıfsal ve katmansal kültürel hayatlara ayna olmak gereklidir.



Seyirci, bu konudaki deformasyonları, önünde sonunda algılar ve yargılar çünkü.

0 yorum: